KIRŞEHİR
Kırşehir
1867 yılında bucak, 1869 yılında ilçe, 1870 yılında sancak olmuş, Avanos, Keskin
ve Mecidiye (Çiçekdağı) ilçeleri Kırşehir'e bağlanmıştır. 1921 yılında bağımsız
mutasarrıflık, 1924 yılında il olan Kırşehir'e Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş,
Mucur ilçeleri bağlanmıştır. 1944 yılında ilçe olan Kaman, Kırşehir'e
bağlanmıştır.
20 Temmuz 1954
tarihinde 6429 sayılı kanun ile Nevşehir il, Kırşehir'de Nevşehir iline bağlı
bir ilçe haline getirilmiş Çiçekdağı ilçesi Yozgat'a, Kaman Ankara'ya,
Hacıbektaş, Mucur ve Avanos da Nevşehir'e bağlanmıştır.
01 Temmuz
1957'de kabul edilen 7001 sayılı kanunla Kırşehir tekrar il haline
getirilmiş, yeni ile Yozgat'ın Çiçekdağı, Ankara'nın Kaman ve Nevşehir'in Mucur
ilçeleri bağlanmıştır.
TARİHTE
KIRŞEHİR
KIRŞEHİR'İN ADI
Kırşehir tarihi,
Hititler dönemi ile anılmaya başlar. Fakat, ilin adının o zaman ne olduğu
henüz bilinmemektedir. İlin bir ara Aquae Saravenas (Akova-Saravena) adıyla
(M.Ö.2.yy.) bilindiği anlaşılmıştır. Önceleri Makissos (Macissus) adıyla anılan
kent, İmparator I. Jüstinianos devrinde (527-568) yeniden kurulmuş ve
Jüstinianopolis diye anılmaya başlamıştır.
Uçsuz bucaksız
kırın ortasında yükselen bu kente Türkler "Kır şehri" adını vermişlerdir.
Kır şehri zamanla halk dilinde "Kırşehir" oldu. Bu gün bile bazı köylerinde
yaşayan halk, burasını Kır şehri diye anar. Kırşehir ismi Türkçe'dir. Bir
rivayete göre de Timur'un Anadolu'ya gelişinde kendisine karşı koyan burada
yaşayan halkı göstererek "kırın şehri" dediği, daha sonra bunun Kır şehri olarak
değiştiği ve bu günkü ismini aldığı da söylenmektedir.
KIRŞEHİR'İN TARİHİ
1 - Tarih
Öncesi Çağda Kırşehir (Tunç Dönemi M.Ö. 3000-2000)
Kırşehir ve
çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda Kırşehir'in tarih öncesi çağda,özellikle
Tunç çağı döneminin etkisi altında kaldığı görülüyor. 1943'te Hashöyük
kazılarında ilk Tunç çağı'na ait beş-altı tabaka tespit edilmiştir. Bu
tabakalarda taş ve kerpiç yapı temelleri, siyah renkli seramik parçaları, çömlek
ve çanaklar bulunmuştur. Bu kalıntılar bölgede ilk Tunç çağı döneminin
(M.Ö. 3500-2000) yaşandığını açıklar. Hashöyük ve şehir merkezindeki Kale'de
başlayan kazı çalışmaları ile Kaman'a bağlı Çağırkan kasabasında yapılan
kazılardan yeni bilgiler de elde edilebilir.
Çağırkan
kasabası yakınında bulunan Kalehöyük'ün tarihinin M.Ö. 1750-600 yıllarına
kadar uzandığı sanılmaktadır. Kazılar sonunda 25 metre yüksekliğindeki höyük ve
buradan çıkarılan iki büyük küp ve diğer buluntular, yörenin tarih öncesi
dönemini aydınlatır. Kırşehir'in kuruluşunu, ilk çağlarda Anadolu'yu
kuzey-batıdan, güney-doğudan bir baştan bir başa kesen eski ve işlek bir
anayolun ortasında bir durak ve yerleşme yeri olmasında, Asya'dan
Avrupa'ya giden önemli karayolları üzerinde bulunuyor olmasında, ayrıca
Kapadokya bölgesine de yakın olmasında arayan bilim adamları
olmuştur.
2 - Hitit
Dönemi (M.Ö. 1850-1200)
Kırşehir
Hititler'in yerleşim yeri olan Kızılırmak yayı içinde olduğundan, Hititler
döneminin Kırşehir'de yaygın bir şekilde yaşandığı kesindir. Kalehöyük'te
yapılan kazılarda yerleşim alanının en alt tabakasını Hitit döneminin teşkil
ettiği ortaya çıkmıştır. Bu kazılar sırasında erken ve geç Hitit çağlarına ait
kalıntı ve eserler gün ışığına çıkarılmıştır. Resmi veya saray yapılarına ait
olduğu ,sanılan duvar temelleri ile mühürler, takılar, seramik mutfak eşyaları
ve Hitit çapına ait çivi yazılı bir tablet parçası da
bulunmuştur.
Kırşehir'e bağlı
Sevdiğin Köyü'nün 10 km. kadar kuzeydoğusunda bir Hitit Prensi'nin adının
geçtiği yazılı taş blok bulunmuştur. Bu taş blokun bir yol işareti olduğu ve
yakınlarından Hitit dönemine ait bir yolun geçtiği
sanılmaktadır.
Kırşehir'de
Hitit dönemi tarihi için önemli bir belge olan ve "Malkayası" olarak
bilinen bir yazıt bulunmuştur. Prof. Dr. H. Th. Bossert bu yazıtı incelemiş
ve bunun bir yol levhası olduğunu açıklamıştır. Malkayası yazıtının bir yol
levhası olması Kırşehir'in de Hattuşaş’tan güneye inen yol üzerinde bulunması
ilin Hititler döneminde önemli bir merkez olduğunu açıklar. Bunun dışında
yine Hitit döneminden kalma önemli bir eser de Öküztaşı olarak bilinen Hitit
Sunağı'dır. Bu sunak, üzerinde bir adak havuzunun yer aldığı kare prizma
bir gövde de iki öküz başının bulunduğu bazalt taşından
yapılmıştır.
1950'de yapılan
Merkez Kalehöyük'deki araştırmada Hitit dönemine ait çanak çömlek parçaları
bulunmuştur. M.Ö. 1600'lerden M.Ö. 1200'lere değin Hititlerin yaşadığı bu yöre
M.Ö. 675'e kadar Frig'lerin yönetimi altına girmiştir.
3 – Frig
Dönemi
Hititlerin
zayıflayıp gücünü yitirmesi üzerine yöreye Frigler hakim olmuştur. Kızılırmak ve
Tuz Gölü'ne kadar sınırlarını genişleten Frigler, M.Ö. 1200'den itibaren başta
Batı ve Orta Anadolu olmak üzere geniş bir alana yayılmışlardır.
Kimmerler
Frigler'i yenilgiye uğratınca Lidyalılar Anadolu'nun batı kısımlarını ele
geçirdiler ama Kırşehir'e kadar ilerleyemediler. Kırşehir daha sonra M.Ö.
VIl.yy.da Medlerin egemenliğine sonra da Persler'in egemenliğine
girmiştir.
4 - Pers
Dönemi (M.Ö 546-332)
Med Devleti, M.Ö. 550'de Persler
tarafından yıkılmış ve ardından Anadolu Pers hakimiyetine girmiştir. Kırşehir,
Perslerin Katpotukya (Kapadokya) yani "Güzel Atlar Ülkesi" adını verdikleri
bölgenin batısında yer alıyordu. Persler, vergi yoluyla yöreye hakim olmuştur.
Yöre halkı ise, ağır vergiler altında ezilince çeşitli kaleler yapmak zorunda
kalmıştır. Kırşehir ise bu çabaya girmemiştir. Çünkü toprakları çok kıraçtı.
Persler ise M.Ö. 334'de Büyük İskender'in ordusuna yenildiler ve Makedonlar
Kırşehir'i ele geçirdiler. Yöre halkının ayaklanmasından sonra Kapadokya kralı
olarak M.Ö. 332'de Ariarates bağımsızlığını ilan etmiştir.
5 -
Kapadokya Krallığı Dönemi (M.Ö. 333-M.S. 18)
Kapadokya
(Kappadokia) krallığı M.Ö. 333'de kurulmuştur. Bu krallık döneminde Kırşehir ve
yöresi yoğun bir baskı yaşamıştır. Komutan Evmenes ve Antipatos dönemleri
ise bu kişlerin Kapadokya bölgesini ele geçirme istekleri yüzünden savaşlarla
geçmiştir. Ariarates öldü. Büyük iskender'in ordusunu yenilgiye uğratan ii.
Ariarates ise Kırşehir'in kuzeyine egemen olmayı başarmıştır. Daha sonra bu
bölge toprakları Orta Avrupa'dan Galat (Kelt) topluluklarının akınına
uğramıştır. (M.Ö. 220-163) M.Ö. Il.yy. sonlarında Pontus Kralı Mithradaset
buraları denetimine almıştır. Bu dönemde yöre "Aquaesaravenea" adıyla
anılıyordu.
iı M.Ö. 85
yılında Roma egemenliğine girmiştir. Kapadokya yöresi M.Ö. 18'de Roma
imparatoru Tiberius tarafından Roma'ya bağlanmış ve Tiberius burayı eyalet
yapmıştır. Kırşehir sınırları içinde Kapadokya krallarına ait sikkeler
bulunmuştur.
6 - Roma
Dönemi (M.S. 18-395)
Kapadokya, Roma eyaleti haline
geldikten sonra yörede Hristiyanlık hızla yayılmaya başlamıştır. (3.yy.)
Buna karşılık Roma İmparatoru'nun desteklediği puta tapan rahiplerle
Hristiyanlar arasında büyük bir mücadele olmuştur.
Kapadokya
bölgesinde III. ve IV. yy.lara ait Hristiyanların sığınmak ve korunmak amacıyla
yaptıkları pek çok yeraltı şehri bu sebeple ortaya çıkmıştır. İlimiz ise bu
döneme ait; Mucur yeraltı şehri, Dulkadirli inli Murat yeraltı şehri,
Aşıkpaşa yeraltı şehri, Kümbetaltı yeraltı şehri gibi on tane yeraltı şehri
bulunmaktadır. Kırşehir 395'e kadar Roma'ya bağlı kalmıştır.
İlimizdeki höyüklerin bir kısmında Roma dönemine ait çanak-çömlek parçaları
ile bu döneme ait sikkeler bulunmuştur.
7 - Bizans
Dönemi (395-1071)
Bizans döneminde Makissos, daha
sonra da Justinianapolis adıyla anılan Kırşehir'i aynı yüzyılda yaşayan tarihçi
Prokopios'un bildirdiğine göre; Justinianus Kırşehir'i yeniden imar ederek kent
durumuna getirmiştir. Mazaka'da (Kayseri) ekonomik hayatın daha canlı olması
nedeniyle Kırşehir halkı buraya göç etmiştir. M.S. 605 yılında İran Sasani
Devleti, Kırşehir'i istila etmiştir. 626'ya kadar bölge Sasani ve Bizans
akınlarıyla sarsılmıştır. 647'de Emevi devletinin Şam Valisi Muaviye Kayseri ve
Kırşehir dolaylarını işgal etmiştir.
Kırşehir
merkezine bağlı Taburoğlu Köyü yakınlarındaki Üçayak Kilisesi, Kaman
Temirli'deki kilise, Mucur Aksaklı ve Aflak köylerindeki Kaya kiliseleri,
Derefakılı kiliseleri, Mucur Manastır ve Keşiş Sarayı, Bizans dönemine ait
mimari kalıntılardır. Kırşehir civarında da Bizans dönemine ait kandiller,
takılar, sırlı mavi ve sarı renkli seramik eşyalara
rastlanmıştır.
8 - Anadolu
Selçuklu Dönemi (1071-1308)
1071 'de
Bizans'ı yenilgiye uğratarak Anadolu'yu Türk yurdu haline getiren Türk orduları,
Anadolu içlerine kadar yayılarak Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurdular. 1075'de
Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Kırşehir'i topraklarına katmıştır. Anadolu'ya ve
Kırşehir'e gelen Oğuz boyları, yerleştikleri yerlere genellikle kendi boy, oba
ve yer adları ile kişi adlarını da vermişlerdir. Bugün Kırşehir içinde
kasaba ve köy adı olarak Oğuz boylarından "Çepni, Bayındır, Buğduz (Büğdüz),
Kargın, Yazır, Kınık, Avşar" boylarının adları ile oba, oymak ve diğer Türkçe
adlar yaşatılmaktadır.
Haçlı seferleri
sırasında Orta Anadolu toprakları elden çıkmıştır. Danişmentliler 1120'de
Kırşehir'i kendilerine bağlamışlar ve o dönemde Kırşehir "Gülşehir" olarak
adlandırılmıştır. 1174'de Kılıçaslan, Kırşehir'i yeniden Selçuklu
Devleti'ne bağlamıştır. II. Kılıçaslan 1186'da Türk geleneğine uyarak devletin
topraklarını on bir oğlu arasında paylaştırınca Kırşehir, Muhiddin Mesud'a
düşmüştür. Kardeşi Rukneddin Aslan Konya'yı ele geçirdikten sonra Ankara ve
Kırşehir'i de kendine bağlamıştır (1203). 1220'de Alaaddin Keykubat
Mengücekler'in Kemah koluna son vermiş, Mengücek boylarından Muzaffer
Muhammed'e Şebinkarahisar'ı kan dökmeden teslim ettiği için Kırşehir'i tımar
olarak vermiştir. Kırşehir bu dönemde imar edilmiş ve bir kültür kenti haline
getirilmiştir.
Moğol istilası
döneminde Kırşehir, Moğol ordularının yaylak ve kışlağı durumunda idi. Kırşehir
Muzaffer Muhammed'e verildikten sonraki dönemde Baba ishak çevresinde toplanan
Türkmen boylarının silahlanması üzerine Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin
Keyhüsrev 60.000 kişilik bir orduyu yardıma çağırmıştır. Selçuklu ordusu
Türkmenleri ve başında bulunan Baba İshak'ı Kırşehir'in Malya ovasında
yenilgiye uğratmıştır (1240).
1243 Kösedağ
savaşından sonra Moğollar Anadolu'yu kesin bir şekilde hakimiyetIeri altına
aldılar Sultan II. Keyhüsrev, Şemseddin İsvahhani'yi Moğol sultanı Batuhan'a
elçi göndermiş, anlaşma yapılmasını sağladığı için o Kırşehir ita amirliği ile
subaşılığına getirilmiştir. IV. Kılıçaslan zamanında Caca oğlu Nureddin, 1262'de
Kırşehir' subaşısı olmuştur. İl onun zamınında çok gelişmiş, bayındır bir
il haline gelmiştir. Caca oğlu Nureddin Bey güvenlik ve barışa önem vermiştir.
İlde Cacabey Medresesi ve külliyesini kurmuştur. Memluk Sultanı Baybars 1277'de
Anadolu'ya gelerek Elbistan'da Moğolları yenilgiye uğratmış, Selçuklu ordusunun
bir bölümü bu savaş sırasında Memluklular'a katılmıştır. Cacabey de, kardeşi ile
Mısır Memluk Sultanı Baybars'a esir düşmüştür. Baybars, esirleri serbest
bırakınca Cacabey Kırşehir'e dönmüştür.
Cacabey, Türk
halkını koruması, yüksek bir ahlaka sahip olması özü-sözü pek biri olması
dolayısıyla Anadolu'da çok sevilmiştir. Öz Türkçe konuşup Türk kültürünün ve
eserlerinin Kırşehir ve Anadolu'ya yayılmasına öncülük etmiştir. Cacabey
XIII.yy.da Anadolu'da yaşamış olan diğer Türk büyüklerinden Hacı Bektaşi Veli,
Mevlana Celalettini Rumi ile de görüşmüş, hatta onların övgülerine bile mazhar
olmuştur.
Nureddin
Cacabey'in 1272'de Kırşehir'de kurmuş olduğu Cacabey Medresesi onun adını
ebedileştirmiştir. Bu medrese aynı zamanda bir rasathane idi. Batı
Türkistan'da Uluğ Bey'in rasathanesine ise Selçuklular zamanında Kırşehir
Cacabey rasathanesi de o derece önemli idi. Bugün cami olarak kullanılan bu
medresenin dış köşelerinde sütunlar, uzay araçlarına benzetilmektedir.
Cacabey medresesinde eğitim tamamen Türkçe idi. Türk dilinin Fars kültürü içinde
erime tehlikesi altında bulunduğu sırada Cacabey, bir kurtarıcı olarak Türklüğ'ü
ayakta tutmuştur. Bu sebeple Ahi Evran, Aşıkpaşa, Hacı Bektaşi Veli, Ahmet
Gülşehri gibi alim ve şairler eserlerini öz Türkçe yazmışlardır. Bu nedenle Türk
tarihinde Cacabey'in önemi büyüktür. Cacabey, Rum tekfurları ile yaptığı bir
çarpışmada şehit düşmüştür (1301). Türbesi Cacabey Medresesi
yanındadır.
Selçukluların
başına II. Mesut'un geçtiği dönemde İlhanlı komutanı Baycu Noyan, Anadolu'da
bağımsız davranıyordu. Malya ovasında 300.000 kişilik bir ordu Baycu
Noyan'ı yenilgiye uğratmıştır. Bundan sonra Kırşehir ve çevresi yakılıp,
yıkılmıştır. Ülke dörde ayrılmış; Kırşehir ve yöresi Şerafettin Osman'a
bırakılmıştır. Yöre halkı bu dönemde vergilerin ağırlığından bunalmıştır.
1317'de İlhanlı hükümdarının kardeşi Timurtaş Anadolu'da düzeni sağlamış ve
1322'de bağımsızlığını ilan etmiştir. Timurtaş, Anadolu karışınca Memlükler'e
sığınmıştır.
9 . Beylikler
Dönemi
Kırşehir 1365'de
Eretna Beyliği'nin hakimiyetine girmiştir. 1381 'de Kırşehir yöresinde
yaşayan Tatar boylarından Samağarlılar, Türkmenler'in otlaklarına
saldırdıklarını iddia edince, Kadı Burhanettin, Emir Pir Ali ile Seyidi Hüssam
komutasında bir ordu göndererek Türkmenler'i cezalandırmıştır. 1389'da
Mürüvvet Bey, Kırşehir'i ele geçirerek Kadı Burhanettin'e vermiştir. 1389'a
gelindiğinde Yıldırım Beyazıd, kendisine karşı ittifak kuran Kadı
Burhanettin ile Candaroğlu Süleyman Paşa üzerine yürümüştür. Kadı Burhanettin
savaşmak istemediğinden Kırşehir yöresine çekilmiştir. Kırşehir Valisi Adil
Şah'ın teklifiyle kentin surlarını onartmıştır.
Timur'un 1394'de
Anadolu'ya geldiği sırada, onu destekleyen Karamanoğulları Kırşehir'e
saldırarak, şehri yağmalamışlardır. 1396'da Timur'un geri dönmesi üzerine Kadı
Burhanettin, Karamanoğulları'nın üzerine yürüyerek onları cezalandırmıştır. Kadı
Burhanettin öldürülünce Kırşehir halkı şehri Yıldırım Beyazıd'a vermiştir. Bu
sıralarda Beyazıd'a sığınan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, kendisini Timur'a
teslim edileceğinden endişe edince Kırşehir ve çevresini yağmalamıştır.
Timur 1402'de Ankara savaşında Yıldırım'ı yenmesi üzerine Kırşehir,
Karamanoğullarına verilmiştir.
Anadolu'da
Fetret Devri (1402-1413) yaşanırken Karamanoğlu Mehmet Bey, Çelebi Mehmet'ten
yardım istemiştir. Şimdiki Çayağzı kasabasında Cemele kalesinde görüşmüşlerdir.
Karamanoğulları ve Dulkadiroğulları'nın saldırısına uğrayan, yağma edilen
ve zamanla eski canlılığını yitiren Kırşehir, II. Murat döneminde
(1402-1451) Osmanlılar'a kesin olarak bağlanmıştır.
10 - Osmanlı
Dönemi
Anadolu'da
Osmanlı egemenliğinin kesin olarak kurulmasından yani Fatih Sultan Mehmet'in
Anadolu Türk birliğini sağlamasından sonra Kırşehir'de Celali isyanları dışında
XIX.yy.ın sonlarına kadar kayda değer önemli olaylar görülmez,
Osmanlı
Devleti'nin kuruluşunda Ahiliğin büyük rolü olmuş, düzenli ordunun yani Yeniçeri
Ocağı'nın kuruluşu sırasında Hacı Bektaş Veli'nin etkileri görülmüştür.
Yeniçeriler Hacı Bektaş'ı "Pir" olarak kabul etmişlerdir. Katip Çelebi
Seyahatnamesinde; Kırşehir için, havası güzel bir sahrada kurulduğunu, üzerinde
bir kalesi olduğunu yazmaktadır.
1527'de Hacı
Bektaşi Veli'nin torunlarından Kalender Çelebi Ankara-Kayseri yöresinde
ayaklanmıştır. Bu ayaklanma büyüyünce Kanuni Sultan Süleyman, Sadrazam İbrahim
Paşa komutasında bir orduyu 1528'de Kırşehir yöresine
yollamıştır.
1560'lı yıllara
gelindiğinde Anadolu'da yoğun bir kargaşa daha yaşanmıştır. Halkı zorla soyan
Hakibe Sührap adlı eşkıyaları cezalandırmak için Kanuni Kırşehir beyi Memiş
Bey'e emir vermiştir. Fakat durum, yani halktan zorla vergi toplandığı Kırşehir
kadısının İstanbul’a gönderdiği mektuplardan anlaşılmaktadır. 1580'de
Kırşehir'de bazı medrese öğrencilerinin ayaklandığı görülmüştür. Bu öğrencileri
cezalandırmak için Çıkartılan ferman, bazılarının işine gelmiş, bunları fırsat
bilen bir kısım görevliler halka zulmetmeye başlamıştır. 1584'de bu
ayaklanmayı bastırmak için gönderilen Mısır valisi Şehzade Mehmet'in adamları
bir çete oluşturarak Kırşehir'deki köyleri basmıştır ve suçsuz insanları
öldürerek mal ve paralarına el koymuşlardır.
1604-1605'de
Hızır isimli bir eşkıya 500-600 kişilik bir güç ile Niğde ve Kırşehir
sancaklarını istila edip, yağmalamıştır. Onun öldürülmesinden sonra yerine geçen
Bıyık Ali'de, Kuyucu Murat Paşa'nın Celali isyanlarını bastırmak için çıktığı
sefere kadar, bölgede zulüm ve baskısını sürdürmüştür. Yine ünlü
Celalilerden Tavıl Ahmet Paşa'nın kardeşi olan Meymun, çevresine topladığı
7.000 kişi kadar bir kuvvetle Kırşehir ve çevresini talan etmiştir. Kuyucu
Ahmet Paşa, Meymun ve adamlarını yenilgiye uğratarak öldürmüştür
(1607).
Devlet otoritesinin zamanla zayıflaması "ayanları" ortaya çıkarmıştır. Ayanlar
Kırşehir ve dolaylarında da etkili olmuştur. Bunlardan Çapanoğulları
Kırşehir'de de etkili olmuştur. Devlet ise, ülke düzeninin sağlanması ve asker
toplanmasında ayanlardan yardım istemek zorunda kalmıştır. 1797 sonunda
Vidin ayanı Paspanoğlu Osman ayaklanınca, devlet Çapanoğlu Süleyman Bey'den
yardım istemiştir. O da Kırşehir ve yöresinden asker toplamıştır. 1799'da
Fransızları Mısır'dan çıkarmak için yapılan hazırlıklar sırasında Çapanoğlu
Süleyman Bey'in 1866'da başlayan Osmanlı-Rus savaşına asker göndermesine
karşılık, II. Mahmut, Süleyman Bey'e 1808'de Şarkikarahisar sancağı, 1810'da
Kayseri sancağı mütesellimliğini, 1811 'de Kırşehir sancağı mütesellimliğini
vermiştir.
Kırşehir XIX.yy.
ortalarında önemini yitirmiş ticaret yolları üstünde küçük bir durak yeri haline
gelmiştir. Bu sıralarda nüfusu yaklaşık 3500 kadardır. Yüzyılın sonlarına
doğru Ankara iline bağlı sancak merkezi halindeki şehrin nüfusu 8.462
olarak gösterilmektedir. Kırşehir kazası merkez kazadır. 185 köy Kırşehir'e
bağlıdır. Bu dönemde Kırşehir'de 4 medrese, 1 idadi, 1 rüştiye, 2
iptidaiye, mahalle ve köylerde 25 sıbyan mektebi ve 1 Ermeni mektebi vardır.
1603 ev, 10 han, 600 dükkan, 6 kahve, 25 cami, 19 mescit, 1 kilise, 1 kışla 1
depo, 1 cephanelik bulunmaktadır. İdadi mektebi 1889'da yapılarak eğitime
açılmış, 1903'de bir tadilat gördüğü belirtilmektedir.
Osmanlının ilk
dönemlerinde Kırşehir, Karaman eyaletine bağlı bir sancak durumundadır.
1867'de sancak haline gelmiştir. 1902'de Ankara'ya bağlı bir sancak olan
Kırşehir'e Avanos, Keskin ve Çiçekdağı ilçelerinin bağlı olduğu
görülmektedir.
Kırşehir 1874'de
büyük bir kıtlıkla karşılaşmıştır. 15 Mayıs 1874'de İstanbul’da yayınlanan
Basiret Gazetesi, Kırşehir'den gönderilen mektuplara dayanarak;
köylünün,kıtlıktan ölmüş hayvan, ağaç kabuğu ve ayrık otu yemek zorunda
kaldığını yazmaktadır.
11 - Yakın
Tarih Döneminde Kırşehir
Kırşehir 1921
'de bağımsız mutasarrıflık haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde il merkezi
olmuştur. 1924'te Kırşehir'e; Avanos, Çiçekdağı, Hacıbektaş ve Mucur
bağlanmıştır. 1944'de Kaman da ilçe haline gelince, Kırşehir'in ilçe sayısı
beş olmuştur.
20 Temmuz 1954
tarih ve 6429 sayılı kanun, Nevşehir'i il, Kırşehir'i de ona bağlı bir ilçe
haline getirmiştir. Çiçekdağı Yozgat'a, Kaman Ankara'ya, Hacıbektaş, Avanos ve
Mucur ise Nevşehir'e bağlanmıştır. 1 Temmuz 1957'de çıkarılan 7001 sayılı
kanunla Kırşehir yeniden il olmuştur. Bu yeni düzenlemede Kırşehir'e Çiçekdağı,
Kaman ve Mucur bağlanmıştır. Hacıbektaş ve Avanos ise Nevşehir'e dahil
edilmiştir. Akpınar (1987), Akçakent (1990), Boztepe (1990) yılında Kırşehir'in
yeni ilçeleri olmuştur. Halen Kırşehir'e bağlı yedi ilçe
vardır.
MUSTAFA KEMAL
PAŞA VE TEMSİL HEYETİ’NİN KIRŞEHİR’E
GELİŞİ VE
FAALİYETLERİ
1 -
Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşehir'e Gelişi Öncesinde Kırşehir ve Yöresinde
Durum
Mondros Ateşkes
Antlaşması'ndan sonra ülkenin genelinde olduğu gibi Kırşehir yöresinde de
halkın, genel bir karamsarlığa düştüğü, böylesine ağır şartlar taşıyan
antlaşmanın gelecekte daha büyük tehlikeleri beraberinde getireceğini
düşündüğü ve bu nedenle gittikçe yaklaşan kötü günleri göğüsleyebilmek için bir
takım çareler, çıkış yolları aradığı görülmektedir. Kırşehir halkı, dernek
ve cemiyet çalışmalarını hızlandırarak, Milli Mücadele ve hazırlık çalışmalarına
başlamış, böyle bir ortamda, İstanbul Hükümeti'nin teslimiyetçi anlayışına
karşı çıktığı gibi, çevresinde ortaya çıkan isyancılara karşıda gereken tepkiyi
göstermiştir.
Kırşehir halkı,
yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan M. Kemal Paşa'yı, Samsun'a çıkışından
itibaren, Milli Mücadele yolunda yapmış olduğu tüm faaliyetlerini, her türlü
haberleşme ve ulaşım araç-gereçlerinin son derece kısıtlı olduğu bir dönemde,
bütün çalışmalarını olabildiğince yakından takip ediyordu. Nitekim Mustafa Kemal
Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e gelişleri sırasında Kırşehir halkının,
göstermiş olduğu sıcak ilgi ve bağlılıktan, ülkenin içinde bulunduğu durumu
bilinçli olarak kavramış olduklarını anlayabiliyoruz.
Mustafa Kemal
Paşa ve Temsil Heyeti'nin Sivas Kongresi'nden (04-11 Eylül 1919) sonra Ankara'ya
varmak için izlenecek yolun planlanması, Sivas'ta Hüsrev Bey (Berlin Elçisi)
tarafından önceden yapılmıştı. Bu planda öngörülen konaklama yerleri, yalnız
yolculuk gereği uğranılması zorunlu olan yerler olmayıp, Mustafa Kemal Paşa'nın
Milli Mücadele'nin gerçekleşmesinde düşündüğü bir planın gereği idi. Ankara
yolculuğu için Hüsrev Bey tarafından hazırlanan genel program Mustafa Kemal
Paşa'ya sunulduğunda, Mucur'dan Hacıbektaş'a gitmenin de mecburi olduğunu,
ancak Mucur'a varıncaya kadar bu durumun gizli tutulması gerektiğini
bildirmiştir.
Zira
Hacıbektaş’ta Mustafa Kemal Paşa için çok önemli bir kişi oturuyordu ve
İstanbul’a da dirsek çevirmiş bulunuyordu. Ankara Kalesi'nin yanı başında,
kendiliğinden meydana gelen bu güç, elbette görülmeye, ilgilenilmeye değerdi.
Şüphesiz ki, bu plan yapılırken askeri ve siyasi ortam da dikkate alınmıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Ankara yolu üzerinde bulunmayan
Hacıbektaş'a yönelmesi, Mustafa Kemal Paşa'nın siyasi ve askeri planının bir
gereğidir. Kayseri'den sonra doğrudan Hacıbektaş'a gitmeyip Mucur'a kadar
geldikten sonra tekrar dönmeleri ise, o tarihlerde doğrudan Hacıbektaş'a
giden otomobillerin geçebileceği bir yolun bulunmamasındandır.
Bilindiği gibi,
Sivas-Ankara yolunun izlenmesi bir rastlantı değildir. Çünkü M. Kemal Paşa,
hayatı boyunca yapacağı işleri hep önceden planlamış ve amaca ulaşmak için ne
gerekiyorsa yapmıştır. Nitekim, bu yolu seçerken de şu hususları göz önünde
tutmuş olması muhtemeldir. Birincisi; Sivas-Ankara yolu, Anadolu'nun
ortasında ve merkezi konumdadır. Milli Mücadele için ihtiyaç duyulabilecek
kaynağı düzenli olarak üretmeye uygun olan bu yolun işgal edilme ihtimali
de coğrafi açıdan çok zordur. ikinci olarak; bu bölgedeki yerleşik birimlerinde
kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve dernekler çok etkin bir şekilde
çalışmaktadırlar.
Yukarıdaki
görüşleri doğrular biçimde Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, bu bölgedeki milli
faaliyetler için şunları belirtmektedir: "Kayseri ve Kırşehir gibi Orta
Anadolu'nun önemli şehirleri ile civarlarındaki milli teşkilatların
durumunu yerinde incelemek üzere uğramış, Kayseri ve Kırşehir yörelerindeki
gerek teşkilatlardaki gelişmeleri ve gerekse milli heyecanı memnuniyetle
görmüştüm." Türk devlet geleneğinin bir gereği olarak bu yöre halkının benliğine
yerleşmiş olan padişah ve halifeye bağlılık ve sevgiyi, İstanbul Hükümeti,
Ankara Valiliği aracılığı ile kendi yararları için kullanmaya çalışmışsa da,
yöre halkının kuvvetli önsezisi ve çok yüksek bir milli bilince sahip
olması sayesinde başarıya ulaşamamıştır. İstanbul Hükümeti tarafından 16.09.1335
(1919) tarihinde Konya'da bulunan 12. Kolordu Komutanlığı'na gönderilen
yazıda; Mucur Kaymakamı ve Kırşehir Mutasarrıfı'nın Hacıbektaş'a gelerek:
"...Çelebi Efendi ile tekkesinin babalarını teslih için iğfalat ve teşfikatta
bulunmuşlar ise de nail-i emel olamayarak avdet ettikleri..."nin
belirtilmesi, İstanbul Hükümeti'nin bu bölgede açık bir şekilde çalışma
yaptığını, ancak başarılı olamadığını göstermektedir.
Böylece Ali Fuat
Paşa da, bu bölgede İstanbul Hükümeti'nin faaliyetlerinin olduğunu şu
sözleri ile doğrulamaktadır: "Birkaç ay evvel Ankara Valisi Muhittin Paşa'nın
burada çevirmek istediği entrikalar tamamen boşa çıkmış, Kırşehir halkı
milli davaya sadakatini ispat etmiştir."
Özetle, Mustafa
Kemal Paşa ve Temsil Heyeti üyelerine 21-26 Aralık 1919 tarihleri arasında,
Kırşehir'de geçirdikleri beş gün boyunca gösterilen ilgi ve destek, Kırşehir
halkının Milli Mücadele konusundaki olumlu yaklaşımını ve duyarlılığını açıkça
ortaya koymaktadır.
2 - Milli
Mücadele Öncesinde Kırşehir ve ilçelerinde Kurulan Milli Dernek ve
Cemiyetler
Milli Mücadele
yıllarında Kırşehir'de kurulan dernek ve cemiyetlerde aktif olarak çalışan Lütfi
Müfit Bey, daha önce Mustafa Kemal Paşa ile Şam'da bulunmuş ve Mustafa Kemal
Paşa'nın, II.Abdülhamit’in baskıcı yönetimine karşı burada kurduğu "Vatan ve
Hürriyet Cemiyeti"ni desteklemiştir.
Lütfi Müfit Bey
Şam'da, M. Kemal Paşa ile son derece samimi ilişkiler içinde bulunmuş ve
samimiyetlerini, birlikte çektirdikleri bir resim ile ebedileştirmişlerdir. Bu
samimiyet uzun yıllar devam etmiş ve soyadı kanununun kabulünden sonra
Lüfti Müfit Bey'e "Özdeş" soyadı M. Kemal Paşa tarafından bizzat
verilmiştir.
Milli
Mücadele'ye hazırlık döneminde Kırşehir'deki etkili kişiler arasında
öğretmenlerin de önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Mucur'da M. Kemal Paşa'nın
karşılanması sırasında ailesi ile birlikte törene katılan öğretmen Servet
Fikret Hanım, Ömer Aydın (Geç) Bey, Öğretmen Cevat Hakkı Tarım Bey, Habip
Arıöz ve Tayyip Bey gibi öğretmenler milli birlik ve beraberliğin
oluşmasında önemli roller oynayan seçkin kişiler olarak görülmektedirler.
Nitekim bu yurtsever kişiler, Kırşehir'deki dernek ve cemiyetlerin
çalışmalarında da aktif görevler üstlenmişlerdir.
a) Kırşehir
Gençler Derneği
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros
Ateşkes Antlaşması hükümleri gereğince terhis edilen asker ve subaylar
yörelerine dönmüşler, fakat Milli Mücadele'yi bırakmayarak işgal
bölgelerinde başlayan Kuva-i Milliye hareketine katılmışlardır. Kırşehir gibi
henüz işgalin söz konusu olmadığı yerlerdeki gençler ise, milli egemenlik
ve bağımsızlık gibi duyguların etkisi ile sosyal ve siyasal çalışmalar yapmak
istemişlerdir. işte, terhis edilerek Kırşehir'e dönen ve yenilgiyi asla
kabullenmeyen Kırşehirli gençler, 1918 yılı Şubat ayında on kişilik bir heyetle
"Kırşehir Gençler Derneği" adıyla bir dernek kurarak derhal çalışmaya
başlamışlardır. Birinci Dünya Harbi sonrasında Kırşehir'de böyle bir derneğin
kurulması ve hemen çalışmalara başlaması, Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşehir'e
gelişlerinde, dernek binasını ziyaretleri sırasında, dernek yöneticilerinin
Mustafa Kemal Paşa tarafından övgüye değer görülerek takdir edilmelerine neden
olmuştur. Nitekim Mustafa Kemal Paşa bu takdirlerini, dernek hatıra
defterini kendi el yazılarıyla imzalayarak belgelemiştir.
Kırşehir Gençler
Derneği'nin yöneticileri ise, Reis Garipoğlu Reşat (Özdeş), Genel Sekreter
Mustafa Hilmi (Nural), Muhasip Üye Mehmet Fevzi (Saçak), Üye Cevat Hakkı Tarım,
Üye Mehmet Tayyip (İhtiyaroğlu), orman memuru Katıcıoğlu Ahmet Bey, vergi
dairesi veznedarı M. Sıtkı (Doğu) Bey ve daha dört kişiden meydana geliyordu. Bu
dernek; İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesinden (15 Mayıs 1919)
itibaren başlayan saldırı ve diğer siyasi gelişmeler konusundaki haberleri,
telgraf ve gazeteleri dernek binasına asıyor, halkı bilgilendirerek
aydınlatmaya çalışıyordu. Dernek üyeleri, gerek kendi aralarında, gerekse
halka karşı düşüncelerini şöyle ifade ediyorlardı: "Bastığın toprak
senindir, ona sahip ol. Bu toprak, bütün Anadolu ve Rumeli'deki
topraklarımızdır. Düşmana boyun eğmek yok, istiklal uğruna ölmek var".
Dernek, ülkenin genel durumu hakkında halkın haber almak için sık sık uğradığı
bir merkez haline gelmişti. Bu dernek, Kırşehir halkı üzerinde milli duyguların
gelişmesinde, vatan ve bağımsızlık konusunda ve Mustafa Kemal Paşa'ya
gösterdikleri bağlılıkla, Kırşehir halkının Milli Mücadele'ye destek
olmasında önemli bir rol oynamıştır.
b) Kırşehir Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti
Kırşehir
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Müftü Halil (Gürbüz) Bey başkanlığında
kurulmuştur. Reis Halil (Gürbüz) Bey başkanlığındaki bu cemiyet, ilk önce
çalışmalarını Medrese binasında yürütmeye başlamış, daha sonra Kale'deki idadi
(Lise) binasında sürdürmüştür. Bu cemiyetin şube reisi Haydar Bey olup, cemiyet,
Ömer Aydın (Genç), Mehmet Ağa, Nurullah Efendi, Hacı Nuri Efendi, Molla Mustafa
(Akça) , Hacı Hidayet Efendi gibi üyelerden oluşuyordu. Cemiyet, Kırşehir ve
yöresinde milli mücadeleye tam destek vermiş ve kendi bölgesinde son derece
etkili bir çalışma yürütmüştür. Cemiyet üyeleri, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil
Heyeti'nin Kırşehir'e gelişleri sırasında her türlü çalışmayı yaparak, Milli
Mücadele önderliğinin o günün şartlarına göre en uygun şekilde
ağırlanmasını sağlamışlardır. Buna ek olarak, Kurtuluş Savaşı sırasında ihtiyaç
duyulan malzeme ve teçhizatın toplanmasını, devlet düzeninin olmadığı bir
ortamda sivil ve askeri işlerin başarıyla yürütülmesini sağlamıştır. Ayrıca,
İstanbul Hükümeti yanlısı olarak görev yapan Ankara Valisi Muhittin Paşa'nın
Kırşehir'e müdahale etmesini önlemişler ve halkın milli mücadele bilincini
sürekli olarak canlı tutmuşlardır.
c) Mucur Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti
Mucur Kaymakamı A. Cevat (Akın)
Bey'in başkanlığında kurulmuş bir cemiyettir.Bu cemiyet Kaymakam Cevat Bey'in
başkanlığında, Belediye Reisi Derviş (Dündar) Ağa, Ağa'nın Mustafa (Aksoy
Efendi, Hacı Fakı'nın Nari (Sarıoğlu) Efendi, Köse Vaizi'nin Ahmet
(Canatan) Efendi, Hacı Şakir'in Süleyman Efendi tarafından kurulmuştur. Bu
cemiyet ilk iş olarak, İstanbul’da bulunan Damat Ferit Paşa Hükümeti'ni
tanımadıklarını bildiren bir telgrafı, Ahmet Canatan imzasıyla Bab-ı Ali'ye
göndermiştir. Cemiyet üyeleri köylere kadar giderek, cemiyetin şubelerini açmaya
ve ülkenin içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışmışlar, Mustafa Kemal Paşa ve
Temsil Heyeti'ne içtenlikle destek vermişlerdir. Mucur Kaymakamı ve
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi A. Cevat Bey'e bu tür çalışmalarından dolayı,
önce Mucur'da ve daha sonra da görev yaptığı Sungurlu'da "Fahri
Hemşehrilik" verilerek onurlandırılmıştır. Ayrıca kendisine, Kurtuluş
Savaşı’ndaki üstün gayret ve çalışmalarından dolayı "Kırmızı Şeritli İstiklâl
Madalyası" verildiği de ifade edilmektedir.
Mucur'da
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden başka, İzmir’in işgali üzerine Mucur'dan
çekilen bir protesto telgrafında, "Mucur Cemiyet-i İslamiye Milli Heyeti" adıyla
bir başka cemiyetten bahsedilmekte ise de, böyle bir cemiyetin varlığına dair
başkaca bir kaynağa rastlanamamıştır.
d) Kaman
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Bu cemiyetin
başkanı, yörede Bektaş Oğlu Ali diye tanınan Hacı Ali Bektaş Ağa'dır. Bu
cemiyet, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin 25 Aralık 1919'da Kaman'da
karşılanması çalışmalarını yürütmüş, Mustafa Kemal Paşa da o gece cemiyet reisi
Hacı Ali Bektaş Ağa'nın evinde misafir olmuştur.
Kaman Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti de Anadolu'da başlayan milli mücadeleye destek olmuş ve
Kaman halkında milli birlik ve beraberlik duygularının gelişip pekişmesine de
yardımcı olmuştur.
e) Çiçekdağı
ilçesinde Milli Faaliyetler
Çiçekdağı ilçesinde de bir milli
örgütlenmenin olduğu ve Çiçekdağı halkının "Vatanımızda bir fert kalıncıya
kadar ve memleket harabe zar halini alıncaya kadar devamla ve saadet-i
millimiz uğruna çalışmaya azmettik" şeklinde bir ifadenin, irade-i Milliye
gazetesinde yer almış olmasından anlaşılmaktadır. Çiçekdağı Müftüsü Hayrullah
Alp Efendi de milli mücadele yanlısı olduğundan Yozgat ve dolaylarından
başlayarak, Mecidiye (Çiçekdağ) sınırına kadar yayılan Çapanoğlu isyanına
karşı yörenin huzur ve güvenliğini sağlama yolunda gösterdiği üstün gayret
nedeniyle, Mustafa Kemal Paşa tarafından gönderilen bir telgrafla tebrik
edilmek suretiyle onurlandırılmıştır. Bu arada T.B.M.M. Hayrullah Bey'den, asker
toplayarak beldenin güvenliğini de sağlamasını istemiş ve Mecidiye'yi
kendisine emanet etmiştir. Ayaklanma bölgesi Yozgat'a sınır olan Mecidiye
ilçesinin Belediye Başkanı Necip Bey, 14 Haziran 1920'de isyancıların
Çiçekdağı'na yürümeleri üzerine, ilçede bulunan otuz üç jandarma ile
asileri durdurmanın mümkün olmadığını, bir subay ve bir erin dışındaki
jandarmaların kaçtığını, bölgeye Nevşehir jandarmasının yardıma gelmesini veya
halktan milli kuvvetler kurulmasının gerektiğini belirten bir telgrafı
Genel Kurmay Başkanlığı'na çekmiştir.
Çiçekdağı
Belediye Başkanı Necip Bey'in bu telgrafına karşı, TB.M.M. Reisi Mustafa
Kemal Paşa, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ismet Paşa imzası ile gönderilen
16/17.06.1336 (1920) tarihli telgrafta: "Mecidiye Belediye Reisi Necip ve Müftü
Hayrullah Efendilere:
"Salâ bet ve
metanetinize ve memleketi muhafazada gösterdiğiniz sebat ve gayrete
teşekkür ederiz. Araca şayan-ı itimat kimselerden miktar-ı kafi jandarma kayd
ediniz ve mesarifini mal sandığından veya bir mahalden istikraz ederek tesviye
ediniz. Devletin borcudur. Hemen tesviye olunacaktır.
Kaymakamlığı
vekaleten biriniz deruhte eyleyiniz. Yıldığınız ustanın ne kadar kat' i bir
surette te'dib olunduğunu bir iki günde görülecek ve zât-i âlileri Mecidiye
büyükleri gibi kemal-ı metanet ile hareket edenlerin kadr ve şerefi
anlaşılacaktır. Telgraf teli ile irtibatı muhafaza ederek her altı saatte
bir vilayete ahvalden ma'lumat veriniz" emri verilmiştir.
Telgraf
metninden anlaşılacağı üzere, Çiçekdağı Müftüsü Hayrullah Bey'den kaymakam
vekilliği görevini de yapması istenmekle, Milli Mücadele'ye Çiçekdağı beldesi
adına yetkili olarak destek olması sağlanmış oluyordu.
Yozgat ve
yöresinde başlayan Çapanoğlu isyanının büyüklüğü ve gerekli önlem alınmadığı
takdirde Çankırı ve Çorum'a kadar da yayılabileceği hususunda 16 Haziran 1920'de
Genel Kurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) bu ayaklanmaları bastırmak için o
sırada Çerkeş'te bulunan Albay Refet (Bele) Bey'e yazdığı telgrafta: "Yozgat
düştükten sonra Çorum ve Çankırı'nın da tehlikeye düşmesi muhtemeldir. Bunlar da
düşerse kargaşalık çok genişlemiş olur. Çerkeş'te toplanan kuvvetle Çankırı'ya
hareket gereklidir. Ne vakit hareket edeceğinizi bildiriniz. Ethem kuvvetleri 18
Haziran akşamı Ankara'da toplanabileceklerdir" diyerek isyanın boyutları
hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir.
Yozgat'taki
isyan konusunda ise Kırşehir Milletvekili Rıza Bey ve Trabzon Milletvekili
Hüsrev (Gerede) Bey 17 Haziran 1920 tarihinde TB.M.M.'ne gönderdikleri ortak
telgrafta: "Yozgat ayaklanması Ankara Valisi Yahya Galip Bey'in idaresizliği,
belki de düzenlediği fesat yüzünden çıkmıştır" diyerek, bu konudaki görüş
ve düşüncelerini dile getirmişlerdir.
Yozgat'taki
Çapanoğlu isyanının bastırılması hakkında Genel Kurmay Başkanı İsmet
(İnönü) Bey'in Çerkez Ethem Bey'e yazmış olduğu telgrafta: "Akdağ Madeni,
Yozgat, Alaca isyancıların; Yenihan, Tokat, Mecitözü, Çorum, Sungurlu,
Keskin ve Mecidiye bizim elimizdedir" demektedir. Böylece Çapanoğlu Celal
Bey'in başında bulunduğu isyancıların, Kırşehir'de taraftar bulamadığı ve
Çiçekdağı sınırlarında durdurulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Bu sırada isyan
i bastırmak için bölgeye gelen Kılıç Ali Bey'e, Çapanoğlu Celal Bey
tarafından gönderilen mektupta; "Halife ordusunun maksadı Mustafa Kemal ile yedi
arkadaşını yakalamaktır. Kırşehir Mebusu M. Rıza Bey ile temas ve muhabere
halindeyiz. Kırşehir üzerinden Ankara'ya yürüyeceğiz" şeklinde bir ifade
kullanmışsa da, bu ifadenin doğruluk derecesi şüphelidir. Çünkü, Kırşehir
Mebusu Rıza Bey, TB.M.M. tarafından Trabzon Milletvekili Hüsrev (Gerede) Bey ile
birlikte, bu isyanın genel durumu hakkında tespitlerde bulunmak üzere
bölgeye gönderildiği gibi, TB.M.M. Başkanlığı'na çekmiş oldukları telgrafta,
isyanın büyümesinin sorumlusu olarak Ankara Valisi Yahya Galip Bey'i
göstermişlerdir.
Görüldüğü gibi
Çiçekdağı halkı; Müftüsü (Kaymakam Vekili) ve Belediye Başkanı ile isyana,
isyancılara karşı koymuş, TB.M.M.'nin yanında yer almış ve Kırşehir
üzerinden Ankara'ya yürümek isteyen Çapanoğlu'nun planlarını bozarak
başarısız kalmış, böylece milli mücadelenin kazanılmasında önemli bir rol
oynamıştır.
3 - Mustafa
Kemal Paşa ve Temsil Heyeti Kırşehir'de
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti
siyasi olaylara daha yakın olabilmek için batıdaki bir yeri şehir merkezi yapmak
istiyordu. Bu nedenle konu, 16-29 Kasım tarihleri arasında Sivas'ta
"Komutanlar Toplantısında" tartışılmış, Ankara, Konya, Eskişehir üzerinde
durulmuş, sonunda İstanbul’a bir demiryolu ile bağlı bulunan ve milli teşkilatı
kuvvetli olan Ankara bu husus için en uygun şehir olarak kabul
olunmuştur.
Mustafa Kemal
Paşa ve Temsil Heyeti Sivas Kongresi'nden sonra (04-11 Eylül 1919) Sivas Lisesi
önünde toplanan binlerce atlı, arabalı ve yayadan oluşan Sivas halkının
coşkun sevgi gösterileri arasında üç otomobillik bir konvoyla 18 Aralık 1919
tarihinde yola çıkmıştır. Heyetin, Sivas'tan, merkezi Sivas'ta bulunan
"Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti" öncülüğündeki Sivaslı kadınlar
tarafından coşkuyla uğurlanışı, Anadolu halkının bağımsız yaşama arzu ve
isteğinin canlı bir göstergesidir.
Yeni Türkiye
Cumhuriyeti'ni kurma azim ve kararı ile yola çıkan ve Temsil Heyeti diye anılan
bu çekirdek kadronun, son derece kısıtlı imkanlarla hareket ettiği
görülmektedir. Mustafa Kemal Paşa ile birlikte; Rauf Bey, misafir olan
Alfred Rüstem Bey, Şeyh Fevzi Efendi, Hakkı Behiç, Yaver Muzaffer ve Cevat
Abbas, Yüzbaşı Bedri Bey, Genel Katip Hüsrev Bey (Berlin Elçisi) Doktor Refik
(Saydam), Mazhar Müfit (Kansu) Bey'lerden oluşan heyet, ikisi dolma
lastikli olmak üzere üç otomobil ile yola çıkmıştır. Heyet üyeleri mevcut
paraları ile ancak yirmi yumurta, bir okka (1283 gr.) peynir ve on ekmek
alabilmişlerdir. Yolculuk için gereken bin liradan daha az miktarda parayı da
Osmanlı Bankası'nın Sivas şubesinden borç olarak temin
etmişlerdir.
Mustafa Kemal
Paşa ve Temsil Heyeti Sivas-Kayseri yolunda, büyük sıkıntılar çekerek 19
Aralık 1919 Cuma günü akşam üzeri Kayseri'ye ulaşmıştır. Kayseri'de imam zade
Reşit Ağa'nın evinde iki gece misafir olan Mustafa Kemal Paşa, şehirde kaldığı
sürece Kayseri'nin ileri gelenleri ile görüşmüş ve Kayserililer’in Kuva-i
Milliyeci, fedakar ve vatansever insanlar olduklarını ve Milli Mücadele için her
türlü desteğe hazır bulunduklarını memnuniyetle
görmüştür.
21 Aralık Pazar
sabanı 9.00 sıralarında Kayseri'den hareket eden heyet, öğle üzeri
Himmetdede Köyü'ne (şimdi ilçe) ulaşmış ve kısa bir ara verdikten sonra Mucur'a
varmak üzere hareket etmiştir.
a) Mustafa Kemal Paşa ve Temsil
Heyeti'nin Mucur'a Gelişleri
XX. Kolordu
Kumandanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Mustafa Kemal Paşa ile Amasya'da
görüştükten sonra, kolordu merkezi olan Ankara'ya dönerken
Çorum-Yozgat-Mucur-Kırşehir yolunu izlemiş, Mucur'da iken Mucur ileri
gelenlerine; "üç gün sonra gelecek olan paşalara karşı çıkınız" diyerek,
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'ni karşılamaları ve destek olmaları
gerektiğini belirtmiştir. Zaten Mucur Belediye Başkanı Derviş Dündar Bey'in
Mustafa Kemal Paşa'ya çektiği bir telgraf ile, Ankara'ya geçerken Mucur'a
da teşrif etmeleri istenmiş, Mustafa Kemal Paşa'da bu davete: "...geçerken
uğrayacağım, alakanıza teşekkür ederim" şeklinde cevap
vermiştir.
Kayseri-Himetdede'den hareket eden
Mustafa Kemal Paşa ile Temsil Heyeti'ne Himmetdede.,-Mucur arasında bulunan
Topaklı Köyü (şimdi ilçe) sınırına kadar Kayseri atlıları, Topaklı'dan sonra ise
Kırşehir atlıları rehberlik etmiştir. Aralıklarla yağan kar ve yağmurdan tamamen
çamurlaşan yolda güçlükle ilerleyebilen heyet, ancak 21 Aralık Pazar günü saat
20.30'da Mucur'a gelebilmiştir.
Mucur Kaymakamı
Cevat Bey, heyetin Yenice Çiftliği'nden sonra Hacıbektaş'a gideceğini
sanmasından dolayı herhangi bir hazırlık yapamamıştır. Heyet, yol
yorgunluğuna rağmen kaymakamlık binasına davet edilen Mucur ileri gelenleri
ile ülkenin içinde bulunduğu durum hakkında genel bir görüşme yapmıştır. Mustafa
Kemal Paşa, geceyi kaymakamlık binasında, heyet üyeleri de Mucur ileri
gelenlerinin evlerinde geçirmiştir. Sabah iki otomobil ile Hacıbektaş'a
hareket eden heyet, öğle üzeri Hacıbektaş yakınındaki Yenice Çiftliği'nde
Hacıbektaşlılar tarafından karşılanmıştır.
Hacıbektaş'ta
Anadolu Alevileri'nin önderi olan Çelebi Cemalettin Efendi ve Hacıbektaş
Dede postu Vekili Niyazi Salih Baba ile görüştükten sonra 23 Aralık 1919 Salı
günü tekrar Mucur'a dönen heyeti, bu kez Mucurlular ile birlikte
Kırşehir'den gelen atlılar Kurugöl Köyü (şimdi belediyelik) mevkiinde
karşılamıştır. Mucur Kaymakamı ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Cevat
(Akın) Bey, Sivas Kongresi kararlarından haberdar olduğu gibi, Sivas'tan
yola çıkan heyetin Mucur'a da uğrayacağını biliyordu. Nitekim
Hacıbektaş'tan Mucur'a dönmekte olan Mustafa Kemal Paşa ve heyeti için
coşkulu bir tören düzenlenmiştir. Bu törene katılmak için gelen 150 kadar
silahlı Mucur atlıları davul, zurna eşliğinde halkla birlikte Kurugöl Köyü'ne
kadar giderek, çiseleyen yağmur altında iki saatten fazla bir süre heyeti
beklemiştir. Mucur Belediye Reisi Devriş Ağa, heyetin gelmekte olduğunu
haber vermiştir. Kendilerini karşılamak üzere Kırşehir ve Mucur'dan gelen
coşkulu kalabalığı gören Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyeleri, otomobillerden
inmişler ve halkı selamlamışlardır. Kaymakam Cevat Bey, heyet üyelerine
kazası adına "Hoş geldiniz" demiş ve bu sırada Mucur'a geldiğinde şimdiki Ziraat
Bankası ve Hükümet Binası arasında kız ve erkek ilkokul öğrencileri ile
öğretmenleri bulunuyordu. Öğrenciler ellerinde eski harflerle yazılmış:
"Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Hoş Geldiniz" yazılı bir pankart taşıyordu.
Burada Mustafa Kemal Paşa öğrencilere ve kalabalık karşılayıcılara:
"Şimdiye kadar böyle içten bir karşılamaya rastlamadım. Mucurlular sağolun.
Vatan elden gidiyor. EI ele verip düşmanlarımızı aziz topraklarımızdan
kovacağız. Parolamız silah başına" şeklinde bir konuşma yapmıştır. Karşılama
sırasında Kız İlkokulu Müdiresi Servet Fikret Hanım'ın 8-9 yaşlarındaki kızı
Meliha tarafından Mustafa Kemal Paşa'ya bir demet çiçek sunulmuş ve aşağıdaki
şiir okunmuştur.
Takdime şitap
ettiğimiz şu çiçekler,
Mahsulü
gülistan’ı vatandır, ne saadet,
Devşirmesine
müftehiren verdik emekler,
Lütfeyle kabul
et efendim, eyle inayet.
İşte bu rûzu
mesadetle bâkemali iftihar,
Gülistane girip
de lâne verdi berkarar,
Desti
masumanemizle topladık birkaç çiçek.
Küçük kız
öğrencinin okuduğu bu şiire ve sunduğu çiçeğe teşekkür eden Mustafa Kemal
Paşa, gördüğü sıcak ilgiden dolayı Mucur halkına hitaben, memnuniyetini
belirten bir konuşma yapmıştır.
Karşılama
sırasında Okul Müdiresi Servet Fikret Hanım da Mustafa Kemal Paşa ve Temsil
Heyet'i üyelerine hitaben, Mucur'a gelmelerinden duydukları
memnuniyetlerini belirten bir konuşma yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Servet
Fikret Hanım'a yağmurlu ve çamurlu bir günde öğrencileri getirmesinden ve
yapmış olduğu içtenlik dolu konuşmasından dolayı duyduğu mutluluğu
belirttikten sonra Servet Fikret Hanım'a aşağıdaki takdirnarneyi
vermiştir:
"Mucur Nümune-i
Nezahet Başmuallimesi Servet Fikret Hanımefendiye,
Heyetimiz namına
yapılan merasim-j istikbaliyeye şeref verecek suret-i muntazamada iştirak
buyurulan eser-i nezakete şahsen müteşekkir olduğumuz gibi... şu küçük kasabada
gördüğümüz asar-ı terakki bizleri cidden mütehassıs etmiştir. Secayi tebrik olan
mesai-yi aliyelerinizde muvaffakiyetler temenni ederim
efendim.
Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Heyet-i
Temsiliyesi namına
Mustafa
Kemal
Mustafa Kemal
Paşa Mucur'da kaldığı sırada öğrencileri yanına çağırarak sıkça görüşmüş ve
onlarla yakından ilgilenmiştir. Bu görüşmelerden sonra: "Bu küçük kasabada
gördüğüm hürmeti ve çocuklarda gördüğüm zekayı hiçbir yerde görmedim"
diyerek, duygu ve düşüncelerini belirtmiştir.
Mustafa Kemal
Paşa ve Temsil Heyeti bu coşkulu karşılama töreninden sonra halkla birlikte
Kaymakamlık binasına gelmiş ve burada Mucur Müftüsü İsmail Hakkı Efendi uzunca
bir dua okuyarak Tanrı'dan başarılar dilemiştir.
Kaymakamlık
makamına Mustafa Kemal Paşa'dan sonra Mucur Belediye Başkanı Nuri Bey'le
birlikte, belediye meclisi üyelerinden Hacı Süleyman Bey, Tevfik Bey, Hacı
Emin Bey, Derviş Mehmet Bey ve Hayri Efendiler gelerek, Mucur halkı adına "Hoş
geldiniz" demişlerdir. Burada Mustafa Kemal Paşa halktan, görüşmek isteyenleri
kabul ederek, dileklerini dinlemiş ve ülkemizin içinde bulunduğu durum hakkında
açıklamalarda bulunarak, ülkemizi ve milletimizi bekleyen felaketleri
anlatmıştır. Öğle yemeğini Kaymakamlık binasında yiyen heyet, daha sonra Mucur
ileri gelenlerinin ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili sordukları soruları
cevaplandırmıştır. Bu görüşmeler sırasında Mucur halkından Mehmet Hayri
Efendi'nin: "Paşa Hazretleri, İstanbul’la fekk-i irtibattan bahsolunuyor. Bundan
maksat nedir?" diye sorduğu soruya Mustafa Kemal Paşa: "Mütareke ile
elimizden çıkan yerleri geri almak için" diyerek cevap vermiştir. Bu arada
Mucur'un pazarı münasebetiyle çevre köylerden haftalık alış-veriş için
Mucur'a gelenlerden Çanakkale Savaşları'na katılmış bir askerin, Mustafa Kemal
Paşa'yı cepheden tanı yarak, askerce selamlaması ve elini öpmesi, Mustafa
Kemal Paşa'nın da; bu Çanakkale Gazi'sine birliğini, hangi cephelerde
bulunduğunu, köyünü, geçim durumunu ve ailesi hakkında içtenlikle ilgilenerek
sorular sorması, orada bulunan halkın heyecanlanmasına ve duygulu anların
yaşanmasına neden olmuştur. Bu olay, Mucur halkının gözünde Mustafa Kemal
Paşa'nın daha da yücelmesine, halkın, Temsil Heyeti'ne tam olarak
güvenerek, samimi duygularla bağlanmalarına neden
olmuştur.
21 Aralık 1919
Pazar akşamı saat 20.30'da Mucur'a gelen Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti,
geceyi Mucur'da geçirmiş ve 22 Arlık 1919 Pazartesi sabahı iki otomobil ile
Hacıbektaş'a hareket etmişlerdir.
23 Aralık 1919
Salı gecesini Mucur'da geçiren Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti, 24
Aralık 1919 Çarşamba sabahı Kırşehir'e hareket etmiştir.
c) Mustafa
Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'de Karşılanışı
24 Aralık 1919
Çarşamba sabahı Kırşehir'e gelmek üzere Mucur'dan hareket eden Mustafa Kemal
Paşa ve Temsil Heyeti yağmurlu bir havada, şehir girişinde bulunan Gölhisar
yöresinde Kırşehir atlıları tarafından coşkulu bir şekilde
karşılanmıştır.
Daha önceden
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e gelmekte olduklarını
haber alan bazı Kırşehirli atlılar Topraklı'ya kadar gitmişler, hatta ülkenin
içinde bulunduğu kötü durumdan kaygılanan duyarlı bir kısım Kırşehirliler
de Mucur ve Hacıbektaş'a giderek Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş ve fikir
alışverişinde bulunmuşlardır.
Ülkenin her
köşesinde olduğu gibi Kırşehir'de de, içinde bulunulan durum hakkında her
yerde sohbetler yapılıyor, yeni gelişmeler büyük bir ilgi ile takip ediliyor ve
Sivas Kongresi’nde alınan kararlar en küçük yerleşim birimlerine kadar
ulaştırılıyordu. Zaten Kırşehir halkı Mustafa Kemal Paşa'yı Sivas Kongresi ile
tanımış ve O'na güven duymuştu. Kongre Heyeti'nin Kırşehir'e geleceği
duyulur duyulmaz hemen şehirde hazırlıklara başlanmıştır. Kırşehir Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti ile birlikte önceden beri çalışmalarını sürdüren ve Mustafa Kemal
Paşa ile aynı görüşleri savunan Kırşehir Gençler Derneği mensupları da bu haberi
büyük bir sevinç ve heyecanla karşılamışlar, dernek üyelerinden M. Hilmi
Bey şehir halkından yapılacak masraflar için yardım toplamış, ertesi gün de
Mustafa Kemal Paşa'nın ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e geleceğini çarşı esnafına
duyurmuştur.Daha o günlerde "Kurarıcı" gözüyle bakılan Mustafa Kemal
Paşa'yı coşkulu bir şekilde karşılamak için yapılabilecek her türlü hazırlık
tamamlanmaya çalışılmıştır.
Bu sıralarda
Kırşehir'de mutasarrıflık görevini vekaleten yürütmekte olan muhasebeci Ali
Hikmet Bey, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e geleceğini
haber alır almaz, vergi dairesinde veznedar olarak görev yapan M.Sıtkı
(halk arasında Hacı Bey diye bilinmektedir) Doğu ile birlikte karşılama ve
uğurlama programını son kez gözden geçirmişlerdir. Bu haber, resmi kurumlar ve
sivil halk arasında da çok hızlı bir şekilde yayılmıştır. Olumsuz hava
şartlarına rağmen herkes karşılama töreni için bir şeyler yapabilmek düşüncesi
ile harekete geçmiştir. M. Sıtkı (Doğu) Bey, karşılama töreni için yapılan
hazırlıkları şöyle anlatmaktadır:
- O zaman
Kırşehir'de mutasarrıf vekili muhasebeci Ali Hikmet Bey, ben ise vergi
dairesinde veznedar idim. Aynı zamanda Kırşehir Gençler Derneği Yönetim
Kurulunda üye olarak bulunuyordum. Mutasarrıf Vekili Ali Hikmet Bey, vezne
bölümündeki odama geldi Kapıyı sıkıca kapattı ve sandalyesini masamın
yanına yaklaştırarak oturduktan sonra bana: "Hacı, kongre üyeleri Ankara'ya
giderken buradan geçecekler. Şereflerine uygun bir karşılama programı
hazırlamak lazım. Buna göre bir program hazırlarsınız. Gençler Derneği ile
de hemen temasa geçin dedi." Bu emir üzerine M. Sıtkı (Doğu) Bey hazırlamış
olduğu programı Ali Hikmet Bey'e göstererek onayını almış ve hazırlanan bu
program; Mutasarrıf Vekili A. Hikmet Bey, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi
Müftü Halil Efendi ile birlikte Kırşehir Gençler Derneği’nden Mustafa Nural
Bey, Reşat (Özdeş) Bey ve Necati Bey'den oluşan bir grup tarafından
başarıyla uygulanmıştır.
Kırşehir halkı,
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Mucur'dan hareket ettiğini öğrenir
öğrenmez önde atlılar olmak üzere, Mucur yönüne doğru yola koyulmuştur. Mustafa
Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'e gireceği yol üzerinde bulunan
Yenice Mahallesi'nin sokakları Kırşehir halkı tarafından doldurulmuştur.
Kırşehir halkı, Mustafa Kemal Paşa'nın şahsında gelecekteki aydınlık günleri
görüyordu. Bu umutla halkın büyük çoğunluğu Kılıçlı Köprüsü çevresinde
toplanmıştı.
Mustafa Kemal
Paşa ve arkadaşlarını karşılamaya giden atlılar, bugünkü otobüs terminali
yakınında bulunan Koşu Yolu'nda, Kılıçlı Köprüsü çevresinde bekleyen
kalabalığı görünce, kalpaklarını sallayarak geliyorlar" diye haber
vermişlerdir. Kılıçlı Köprüsü'nde de yüz elli kadar atlı, kuyrukları
düğümlenmiş atları ile heyeti taşıyan otomobillerin çevresinde cirit
oynarken, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları otomobillerden inerek halkı
selamlamışlardır. Mustafa Kemal Paşa otomobilden yere iner inmez "tekbir"
getirilerek, kurbanlar kesilmiştir.
Mustafa Kemal
Paşa ve Temsil Heyeti'ni karşılayan Mutasarrıf Vekili Ali Hikmet Bey, Mustafa
Kemal Paşa ve heyete hitaben "Hoş geldiniz Paşa Hazretleri, aziz
misafirler" dedikten sonra, Kırşehir'in ileri gelenlerini ve Gençler
Derneği üyelerini Mustafa Kemal Paşa'ya tanıtmıştır. Mustafa Kemal Paşa da
memnuniyetini belirttikten sonra yol kenarındaki tarlada cirit oynayan atlıları
kısa bir süre seyretmiş ve daha sonra Ali Hikmet Bey'e gösterilen bu ilgi
ve yapılan hazırlıklar için teşekkür etmiştir.
Kılıçlı
Köprüsü'nden itibaren halkla birlikte bir süre yürüyen Mustafa Kemal
Paşa'nın, başında bir kalpak, üzerinde de askeri bir elbise
bulunuyordu.
Mustafa Kemal
Paşa ve Temsil Heyet' i için geçtikleri yol üzerinde yaklaşık her iki yüz
metrede bir kurbanlar kesilmiştir. Heyet, şimdiki Gazi ilkokulu önüne
geldiğinde, okul müdürü Ömer Aydın Bey'in yönetimindeki öğrenciler tarafından
alkışlarla karşılamıştır. Bu sıcak ilgi karşısında Mustafa Kemal Paşa
otomobilden inerek, Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey'in yanına gelmiştir.
Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey, Mustafa Kemal Paşa'yı öğrencilerine; "Aziz
yurdumuzu çizmeleri ile kirleten düşmanı kovmak için canlarını ortaya kuymuş,
tarihin en şanlı sayfalarına giren milli kahramanlarımızdandır. Onları size
tanıtmakla bir ders daha vermiş oluyorum. Yurt için çalışanları, nesiller unutur
"mu?" diyerek takdim etmişti: Mustafa Kemal Paşa ise bu sözlere teşekkür
ederek yoluna devam etmiştir.
Mustafa Kemal
Paşa ve Temsil Heyeti Gazi ilkokulu'ndaki törenden sonra otel ve hanlarla
çevrili bulunan şehir girişine doğru ilerlerken, çevredeki halkı da selamlayarak
Kapıcı Camii önündeki meydana gelmişlerdir. Kapıcı Camii önünde ana okulu
öğrencilerini de gören Mustafa Kemal Paşa otomobilinden inerek çocukları okşamış
ve sevmiştir.
Kırşehir, o
zamana kadar böyle bir kalabalık görmemiştir. Burada Hacı Ali, Mülâzım’ın oğlu
Ethem Hacı ile Terma Hacı'nın oğlu Hafız Şevket "tekbirler" getirerek
kurbanlar kesmiş, halk ise coşkun sevgi gösterilerinde bulunmuş ve Mustafa
Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'ni dakikalarca alkışlamıştır. Böyle siyasi bir
ortamda, Kırşehir halkının milli bağımsızlık ruhu ve heyecanı içinde büyük
kahramanı ve arkadaşlarını candan ve samimi bir şekilde kucaklamaları,
gelişmelerin hangi yönde olması gerektiğini sezinleyen Kırşehirliler için, Milli
Mücadele tarihinde takdirle kaydedilecek milli bir şereftir.
d) Mustafa
Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'deki Faaliyetleri
Mustafa Kemal
Paşa ve arkadaşları Kırşehir'de büyük bir törenle ve coşku ile Kapıcı Camii
Önündeki meydanda karşılandıktan sonra, ilk olarak hükümet binasına
gitmişlerdir. Burada kısa bir süre dinlendikten sonra Gençler Derneği
üyelerinden M. Sıtkı(Doğu) Bey ve Hilmi (Nural) Bey, Mustafa Kemal Paşa ve
arkadaşlarını çay içmeye dernek binalarına davet etmişlerdir. Bu arada
Kırşehir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Müftü Halil (Gürbüz) Bey ve arkadaşları,
Mustafa Kemal Paşa'nın yanından bir dakika olsun ayrılmamışlardır. Bu yakın ilgi
sonucunda Mustafa Kemal Paşa'nın Gençlik Derneği ve Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti üyelerine olan güveni iyice artmıştır. Hatta bu sırada Mustafa Kemal
Paşa'ya gelen bir şifre telgrafını hiçbir sakınca görmeden, şifre çözücü ile
birlikte açarak onların okumalarına izin vermiştir.
Müftü Halil
(Gürbüz) Bey'in ifadesine göre Mustafa Kemal Paşa Kırşehir
Müdafaa
i Hukuk
Cemiyeti'nden şunları istemiştir:
a) Erzurum ve
Sivas Kongrelerinde belirlenen esaslara göre verilen emirlerle hareket
edilmesini, çünkü bu emirlerin her türlü durum dikkate alınarak hazırlandığını,
bu hususun tüm vatandaşlara duyurulması ve aydınlatılmasını,
b) Her fırsatta
halkla ilişki kurulmasını ve genel durumun anlatılması
hususudur.
Hükümet
binasından ayrılan heyet, önce belediyeyi, sonra da ortaokulu ziyaret
etmişlerdir. Ortaokulda Kırşehir Sancağı'nın eğitim-öğretim durumu hakkında
okul müdürü ve aynı zamanda Milli Eğitim Müdür Vekilliği görevini yürüten
Ömer Aydın (Genç) Bey'den gerekli bilgileri almıştır. Bu arada Mustafa Kemal
Paşa ile Ömer Aydın Bey arasında şöyle bir konuşma geçmiştir.
M. Kemal Paşa: -
Müdür Bey, Kırşehir'in kaç iptidai mektebi var?
Ömer Aydın Bey:
- Yetmiş, Efendim,
M. Kemal Paşa: -
Kaç köyünüz mevcut?
Ömer Aydın Bey:
-Üç yüz altmış iki pare
M. Kemal Paşa: - Mektep adedi köy sayısına göre azdır. Her köyde bir
mektep
açılmasını temin
etmek için ne düşünüyorsunuz Müdür Bey?
Ömer Aydın Bey:
- Efendim, eğer Umumi Harp'ten dönen ihtiyat zabitlerinin muallimlikle
istihdamı mümkün olursa bu fikirlerinizi ziyadesiyle mevkii fiile koymak imkan
dahiline girer. Okuma nispeti birden yükseltilebilir.
Mustafa Kemal
Paşa bu konuşmasıyla, ülkenin kurtulacağından emin olduğu anlaşılacağı
gibi, eğitim ve öğretim konusundaki düşüncelerinin de daha şimdiden hangi
boyutta olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir. Çünkü henüz örgütlenme
aşamasında bulunan halkın durumu, ülkenin yer yer işgal edilmeye
başlanması, İstanbul Hükümeti'nin tutumu ve Anadolu'nun çeşitli yörelerinde
başlayan isyanlar sürüp giderken, Mustafa Kemal Paşa'nın eğitim ve
okullaşma konusundaki düşünceleri, ne denli uzak görüşlü olduğunu ve milletine
olan güvenini açıkça ortaya koymaktadır.
Mustafa Kemal
Paşa ve heyet üyeleri ortaokuldaki bu görüşmelerinden ve sunulan kahveleri
içtikten sonra Gençler Derneği'ne gitmişlerdir.
Kırşehir Gençler
Derneği üyeleri Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyelerini kapıda karşılamışlar ve
dernek üyesi M. Sıtkı (Doğu) Bey: "Genç arkadaşlarım adına derneğimizi
şereflendirdiğiniz için teşekkür ederim" demiş, Dernek Reisi Reşat Bey,
konukları ve üyeleri Mustafa Kemal Paşa'ya takdim ettikten sonra, kısa bir
teşekkür konuşması yapmıştır. Cevat Hakkı Bey'de hazırlamış olduğu konuşmasını
okuduktan sonra, konuklara çaylar ikram edilmiş ve ülkenin o günlerde içinde
bulunduğu olağanüstü durum konuşulmaya başlanmıştır. Dernek üyeleri milli
mücadeleden yana olan görüşlerini belirtmiştir, Mustafa Kemal Paşa ise,
Kırşehir gençlerinin ülke meselelerine gösterdikleri ilgi ve duyarlılıktan sonra
derece memnun olmuştur.
Bu arada Gençler
Derneği'nin tüzüğünü alarak inceledikten sonra; "Sevgili gençler, sizin
gösterdiğiniz heyecanlı tavır ve hareketlerinizden çok mutlu olduk. Esaret
tehlikesine düşen, hürriyet ve istiklalini elde etme hususundaki davamızın
ruhuna inanmış olduğunuza kanaat getirerek tüzüğünüzün çizdiği esaslar cidden
takdir edilir şekildedir. ilerde hepinizin şerefli başarılar yolcusu olduğunuzu
görmekle iftihar ederiz. Şeklinde dernek yöneticilerini duygulandıran ve mutlu
eden sözleş söylemiştir.
Mustafa Kemal
Paşa Kırşehir Gençler Derneği'ndeki bu takdir dolu ve anlamlı konuşmasından
sonra, dernek yöneticileri tarafından getirilen hatıra defterine, o andaki duygu
ve düşüncelerini yansıtan aşağıdaki metni yazarak Temsil Heyeti üyeleri ile
birlikte imzalamıştır. Kırşehir gençliği ve Kırşehir halkı için bir övünç
belgesi olan bu belgedeki sözler şöyledir:
"Kırşehir
gençliğinin, vatanımızda gençliğin kıymetli bir enmuzeci olduklarını ispat
edecek efkar-ı metine ve musîbe ile mütehallî kanaati ile vaz-ı imza
eyleriz.
24
Kânunuevvel1335
H.
Behiç A.
Rüstem M. Müfit
H. Rauf
M. Kemal"
(Kırşehir
gençlerinin, ülkemiz gençliğinin değerli bir örneği olduklarını
kanıtlayarak ve doğru görüşlerle donatılmış oldukları kanaati ile
imzalarız.
24Aralık
1919
Hakkı
Behiç Alfred Rüstem Mahzar
Müfit Hüseyin
Rauf
Mustafa Kemal)
Kırşehir Gençler
Derneği'ndeki bu tarihi görüşme ve açıklamalardan sonra, geç vakit gençlere veda
ederek ayrılan Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyeleri Müftü Halil (Gürbüz) Bey ile
birlikte kendilerine ayrılan Kılıçözü kenarında ve şimdiki Ekinciler Un
Fabrikası yakınında bulunan, Sait Efendi'nin (Çopur Sait) oğlu Öğretmen Mustafa
(Erdem) Bey'in evine gitmişlerdir. Konukların yatabilmeleri için gerekli
yatak-yorganlar Belediye Başkanı ve üyelerin evlerinden getirilmiştir.
Çorba, hindili pirinç pilavı, su böreği, turşu ve meyveden oluşan akşam yemeği,
yer sofrasında, samimi bir ortamda yenilmiştir. Mustafa Kemal Paşa
en çok Kırşehir'in geleneksel yemeği olan "su böreğini" beğenmiştir. Yemek
sırasında Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey'in düzenlemiş olduğu ve ortaokul
öğrencilerinin katıldığı coşkulu fener alayının, kaldıkları binanın önüne
gelmesi üzerine, Mustafa Kemal Paşa ve heyet üyeleri dışarı çıkarak, bu coşkulu
topluluğu selamlamışlardır. Bu sırada Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey; "Pek
muhterem Paşa Hazretleri, vatanımızın kolunu, kanadını budamak için her
taraftan memleketimizin saran düşmanlara, sizin kahramanca yapacağınız kumanda
altında savaşacak olan askerlerimizden yiyecekleri tokatla, cezalarını
bulacaklarını imanımız vardır. Fransa Cumhur Başkanı Raimonde Poincare,
vatanımızın hastalandığını söylemekle büyük hataya düştüğünü ilerde kendisi
de itiraf edecektir. Memleketimizin hasta olmadığını, vatanımızın aslanlar
yatağı olduğunu ispat için bu millet sizin rehberliğinize
muhtaçtır.
İstanbul
Hükümeti ecdadımızın kanını akıtarak kazandığı bağımsızlığı feda edecek kadar
aczi yet içinde bulunuyor ve sanki düşmanla işbirliği yapmış gibi görünüyor.
işte bu ,gördüğünüz halkın sevgi gösterisi, size candan bağlılığının açık bir
belirtisidir. Varolunuz. Amacınıza ulaşmanızı ve sağlığınızı Allah'tan dileriz,
aziz ve muhterem heyet…" şeklinde bir konuşma yapmıştır.
Ömer Aydın
(Genç) Bey'in bu konuşması üzerine Mustafa Kemal Paşa'da gençlere olan
güvenini, ülkenin içinde bulunduğu durumu ve nelerin yapılması gerektiğini
açıklayan uzun bir konuşma yapmıştır. Bu konuşma, o günlerde ortaokulda tarih,
coğrafya ve beden eğitimi derslerini veren ve daha sonra da Kırşehir Milli
Eğitim Müdürlüğü görevi yapmış olan Cevat Hakkı Tarım Bey tarafından
"Atatürk Kırşehir"de adlı bir kitapta yer almıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın
yaptığı bu konuşma 30 Ağustos 1936 tarihli "Kırşehir Gazetesi" nde
yayınlanmıştır. Bu konuşmanın en çarpıcı yanı ise: "Müstakil yaşamak için
feyizli vatanın teminine muhtacız. Çizdiğimiz bir hudut vardır. Bu hududu
ecnebilerin elinde bırakmayacağız, emniyetiniz pek sağlamdır" şeklindeki bu
ifadelerle üstü kapalı da olsa Misak-ı Milli sınırlarının 20 Ocak 1920
tarihinden önce düşünülmüş olduğunun, Mustafa Kemal Paşa tarafından Kırşehir'de
açıklanmış olmasıdır. Aynı konuşma A. Ü. Türk inkılap Tarihi Enstitüsü'nce
de resmi bir belge olarak kabul edilmiştir.
Mustafa Kemal
Paşa bu konuşmasından sonra, fener alayı alkışlar arasında dağılırken:
"Sevgili Kırşehir halkı ve gençleri! Bizi çok hislendirdiniz. Her yerde halkın
coşkun sevgi gösterileri ile karşılaştık. Milletin inancının kuvvetli
olduğunu gördük.
Namık
Kemal:
'Vatanın
bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok imiş
kurtaracak baht-ı kara mâderini,
demiş. Bu
milletin içinden çıkan ben Kemal de övünerek değil, milletimizin asalet ve
kahramanlığına dayanarak söylüyorum:
'Vatanın
bağrına düşman dayasa hançerini,
Elbet bulunur
kurtaracak baht-ı kara mâderini,"
diyerek,
milletin hayat ve hürriyeti söz konusu olduğunda, kendisiyle birlikte tüm Türk
Milleti'nin her türlü özveriye katlanabileceğini dile
getiriyordu.
e) Mustafa
Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kırşehir'den Uğurlanışı
25 Aralık 1919
sabahı çok erken saatlerde uyanan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları,
kahvaltıdan sonra Kırşehir halkının doldurduğu sokaklardan geçerek Hükümet
Konağı'na gitmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa ve heyet, Hükümet Konağı'nda şehir
ileri gelenleri ile tek tek vadalaştıktan sonra otomobillerine binerek Kaman'a
doğru hareket etmişlerdir. Ortaokul Müdürü Ömer Aydın Bey, heyetin gelişinde
olduğu gibi, gidişinde de öğrencilerle birlikte şehrin çıkışında yerini
almıştır. Mustafa Kemal Paşa kendisini uğurlamak amacıyla Ömer Aydın Bey ve
öğrencilerinin beklemekte olduklarını görünce, arabasından inerek aralarında bir
müddet dolaşmış, onları okşamış ve Ömer Bey'in de elini sıkarak vedalaşmıştır.
Bu sırada Mustafa Kemal Paşa ile Ömer Aydın Bey arasında şöyle bir konuşma
geçmiştir.
Ömer Aydın Bey -
Paşa Hazretleri, eğer milletimizin yeteneklerini iyi yönetir ve
kullanırsanız, ki bundan kesinlikle eminiz, hem vatanımız, hem de
bağımsızlığımızı sağlamış, milli tarihimize adınıza değer bir şan, şeref
sayfası ve destanı yazmış olursunuz. Hepimiz hepinize hayırlı yolcuklar
dileriz.
Mustafa Kemal
Paşa - Milletimizin yüksek yeteneğini iyi kullanarak bu yolda başarılı
olacağımızdan eminiz ve siz de emin olabilirsiniz" dedikten sonra otomobillerine
tekrar binerek 25 Aralık 1919 Perşembe günü Kırşehir atlıları eşliğinde Kaman'a
gitmek üzere ayrılmışlardır.
f) Mustafa
Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin Kaman'a Gelişi Sonrasındaki
Gelişmeler
Mustafa Kemal
Paşa ve Temsil Heyeti 25 Aralık 1919 Perşembe günü saat 9.00 civarında
Kırşehir'den uğurlanmış, saat 11.00 civarında da Kaman'a 20 km uzaklıkta bulunan
Sofular'da (Aydınlar) durarak köy bakkalı ile bu civarda bulunan köyler ve
Kaman hakkında kısa bir söyleşi yapmışlardır. Kırşehir atlıları, Aydınlar
Köyü'nün biraz ilerisinde bulunan tepede Kaman atlıları ile buluşarak
birlikte cirit oynamış ve daha sonra Kırşehir'e dönmüştür. Heyet ise, Kaman
atlılarının rehberliğinde Kaman girişindeki bir hanın önünde kalabalık bir halk
tarafından karşılanmıştır. Kamanlılar tarafından coşkulu bir şekilde
karşılanan Mustafa Kemal Paşa'nın, başında sarı bir kalpak ve sırtında
askeri bir elbise bulunmaktadır. Otomobilden inen Mustafa Kemal Paşa ve
heyet üyelerinin etrafına toplanan halk ile birlikte Kaman Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti başkanı Hacı Ali Bektaş Ağa da gelmiş ve konukları hazırlamış olduğu
atlarla kendisine ait çiftliğe götürmüştür. Burada ikindi kahvaltısı
şeklinde; yağda pişirilmiş yumurta, yoğurt, pekmez ve meyve yenilmiş, yol
yorgunluğunu atmak için bir saat kadar dinlenen Mustafa Kemal Paşa,
köylerden gelen bazı kişilerle görüşmeler yapmış, memleketin içinde bulunduğu
durumu açıklayarak, padişahın iş göremez hale geldiğini, yurdun yer yer
işgal edildiğini, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararları anlaşmıştır.
Orada bulunan halktan da köylünün durumunu, "aşar" vergisini, "mültezim"lerin
uygulamaları ve hayvan yetiştirme miktarlarını sormuştur. Daha sonra dışarıda
bekleyen topululuğa karşı yüksek bir yere çıkarak bir konuşma yapmıştır. Mustafa
Kemal Paşa'nın yapmış olduğu bu konuşmanın içeriği hakkında H. Ali Bektaş
Ağa'nın yeğeni ve Kaman Belediye Başkanı Halil Bey tarafından şu şekilde
nakledilmektedir.
- Köyünüz ne
kadar güzel, her taraf ağaçlarla dolu, kim bilir yazın ne hoş ve serin
havası olur. Şu cennet gibi köyünüzün içinde düşman çizmelerinin dolaşmasına
hanginiz ve hangimiz razı oluruz. işte şirin İzmir’e düşman girdi. Oradaki
vatandaşlarımızın hepsi esir muamelesi görmektedir. Padişah da esir edilmiş bir
haldedir ve memleketin derdine çare bulacak bir durumda değildir. Düşmanlar bin
bir hile ile, elbirliği yaparak bizi yok etmek istiyorlar. Sizlerin yardımı
ile bu felaketli günleri atmaya çalışacağız.
Mustafa Kemal
Paşa'nın konuşması bittikten sonra çevresinde toplanan halk sevgi
gösterisinde bulunmuş ve bir müddet daha sohbet ettikten sonra hazırlanan akşam
yemeğini yemek üzere H. Ali Bektaş Ağa'nın evine girmişlerdir. Baş menüsü
kızartılmış tavuk ve bulgur pilavından oluşan akşam yemeği yer sofrasında neşe
içerisinde yenildikten sonra heyet üyeleri kendileri için ayrılan odalarda
yatmışlardır. Mustafa Kemal Paşa ise gece bir müddet daha bazı notlar almak ve
almış olduğu notları da gözden geçirmek için yatmamış, bu süre içerisinde
de Kaman Belediye Başkanı Halil Bey kendisine refakat ederek ikramlarda
bulunmuştur.
26 Aralık 1919
Cuma günü sabah erken kalkan Mustafa Kemal Paşa ve Heyeti Kaman'dan, çevre
köylerden ve Kırşehir'den gelen atlılarla birlikte kalabalık bir halk
tarafından yağışlı ve çamurlu bir ortamda Ankara'ya
uğurlanmıştır.
Kaman'dan
hareket eden Heyet'e ait otomobillerden biri Beynam'a yaklaşırken çamura
saplanmış, havanın soğuk ve yağışlı olmasından dolayı heyet üyelerinden
Hakkı Behiç Bey hastalanmış ve bir kısım heyet üyeleri çamura saplanan
otomobillerin içerisinde geceyi geçirirken Mazhar Müfit ve Rauf Bey'in yaya
olarak Beynam'a gelip yardım istemeleri üzerine, Beynam'dan sağlanan katır
ve öküzlerle birlikte gelen köylülerin yardımı ile otomobil ve içindekiler ancak
sabaha karşı Beynam'a gelebilmişlerdir.
26-27 Aralık
1919 gecesini Beynam'da geçiren Mustafa Kemal Paşa ve Heyet üyeleri, 27 Aralık
1919 Cumartesi günü Ankara'ya ulaşmışlar ve Dikmen Keklik Pınarı'nda
Ankaralı atlılar ve seymenler tarafından coşkulu bir şekilde, oyunlar oynayarak
ve halaylar çekilerek karşılanmışlardır. Bu tarihten itibaren Ankara Milli
Mücadele Merkezi ve İstanbul’dan koşup gelen milletvekillerinin, aydınların ve
vatanseverlerin buluştuğu "umut kent" olmuştur.
4 - Milli
Mücadele'de Kırşehirliler'in Tutumu ve Katkıları
Kırşehir ve
çevresi Birinci Dünya Harbi'nin sonlarında kurdukları Kırşehir Gençler Derneği
ve hemen hemen tüm yerleşim birimlerinde kurulan Müdafaa-i Hukuk
Cemiyetleri ile Milli Mücadele için hazırlık çalışmalarına
başlamıştır.
Son Osmanlı
Mebusan Meclisi'ne Avanos (1871) doğumlu Ali Rıza Bey ile, Hamitköy (1877)
doğumlu M. Rıza Bey (Silsüpür) Bey Müdafaa-i Hukuk grubu Kırşehir
milletvekili olarak katılmışlardır. Bu milletvekillerinin İstanbul’un
resmen işgalinden sonra da (16 Mart 1920) Ankara'ya gelerek milli mücadeleyi
desteklemeye devam etmişlerdir.
Kırşehir halkı
Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra başlayan işgallere karşı, İstanbul
Hükümeti gibi teslimiyetçi bir tutum takınmamış, Milli Mücadele'yi başlatan
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin tüm çalışmalarını yakından takip etmiş
ve sonuna kadar yanlarında yer almıştır. Mustafa Kemal Paşa ve
arkadaşlarını Samsun'dan beri takip eden Mucur halkı, Sivas'ta milli bir
kongrenin toplanacağını öğrenince, Mucur'u temsilen Kaymakam Cevat Bey ile
Hacıbektaş Nahiye Müdürü Mucurlu Avni (Erkanlı) Bey'i, Kongreye katılmak
üzere Sivas'a göndermiştir. Ancak bu heyet, Şarkışla'ya vardığında kongrenin
bitmiş olduğunu, Mustafa Kemal Paşa temsil Heyeti'nin de Sivas'tan hareket
ettiğini öğrenince Mucur'a dönmek zorunda kalmıştır. Kırşehir halkının bu olumlu
tutumu Ankara vilayetinden gelen 28 Aralık 1919 tarihli şifre telgrafından da
açıkça anlaşılmaktadır. Ülkenin diğer taraflarının Milli Mücadele'nin
gelişiminden habersiz olmasına rağmen, Kayseri, Kırşehir ve Ankara gibi
Orta Anadolu illerinde Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin büyük törenlerle
karşılanması ve bölge halkının konuya olan duyarlılığı son derece dikkat
çekicidir. Kırşehir halkı Milli Mücadelede olduğu gibi Cumhuriyetin
ilanından sonra da Atatürk'ün yanında yer almış O'nun ilke ve inkılaplarının
savunucusu olmuştur.
a) Siyasal Yönden
Katkıları
23 Nisan
1920'de açılan T.B.M.M.'nde ise Kırşehir Ahmet Müfit (Kurutluoğlu) Bey, Rıza
(Silsüpür) Bey, Yahya Galip (Kargı) Bey, Sadık (Savtekin) Bey, Cemalettin Çelebi
Efendi, Bekir (Kocaoğlu) Efendi, Cevdet (Seçkin) Bey tarafından temsil
edilmiştir. Bu milletvekillerinden Yahya Galip Bey, İstanbul Hükümet,'nin
emirleri doğrultusunda olmak üzere Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklatarak, Milli
Mücadele'yi daha başlangıcında engellemeye çalışan Ankara Valisi Muhittin
Paşa'nın tutuklanmasından sonra; Ankara Valiliği yapmış, daha sonra da üç dönem
Kırşehir milletvekili olarak yeni Türk Devleti'ne önemli hizmetlerde
bulunmuştur. Muhittin Paşa'nın tutuklanmasından sonra Defterdar Yahya Galip Bey,
Ankara halkı tarafından seçilerek Valilik görevine getirilmiştir. Bu durum,
Ankara halkının, Anadolu'nun ortasında bulunan bir ilde, demokratik
yöntemle yöneticisini seçmesi bakımından çok önemli bir olaydır. Ayrıca böyle
bir hareket şekli, bir bakıma İstanbul Hükümeti'ne karşı da bir başkaldırı
niteliği taşımaktadır.
Vali Yahya Galip
Bey, Mustafa Kemal Paşa'yı Samsun'dan itibaren yakından izlemekte ve
ülkenin kurtuluşunun ancak Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde başlayan milli
bir mücadele ile gerçekleşeceğine inanmaktadır. Nitekim Mustafa Kemal Paşa'nın
Amasya Mülakatı (görüşmesi) (20-22 Ekim 1919) için Amasya'da bulunduğu sırada,
Ankara Valiliği görevini yürüten Yahya Galip Bey'den 15 Ekim 1919 tarihli,
şifreli bir telgraf almıştır. Bu telgrafta Yahya Galip Bey: "Mukadderatımızı,
milletin mukadderatını bilmeyen bir hükümete ve ne de rastgele gönderilecek
valilere terk edemeyiz. Mahmut Ferit Paşa kabinesinin tayin edip te
gönderemediği eski Bitlis Valisi Ziya Paşa'yı buraya ve Suphi Bey'i de Konya'ya
Vali tayin etmek suretiyle merkezi hükümet ilk adımını attı. Millet meclisi
kurulmadan önce dışardan bir kişinin hiçbir memuriyete getirilmemesini evvelce
arz etmiştik. Merkezi hükümet buraya yeniden Vali göndermekle, buradaki milli
hareketi söndürmek istiyor demektir. Siz nasıl askerlikten istifa ile milletin
bir ferdi gibi çalışmaya karar verdinizse, ben de buradan çekilerek, aynı
surette milletimin vazifesini yapmaya karar verdi. Vali gelinceye kadar vekaleti
kime bırakacağımı lütfen bildiriniz" diyerek, Mustafa Kemal Paşa'ya ve Temsil
Heyeti'ne bağlılığını ve her türlü emir ve yetkiyi onlardan alacağını
göstermek suretiyle, Milli Mücadele'ye tam bir destek sağlamış
oluyordu.
Yahya Galip Bey,
Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti'nin 27 Aralık 1919'da Ankara'da
karşılanması sırasında da Ankara valisi olarak aktif görev almıştır. Ankara
valisi olan Yahya Galip Bey ilk iş olarak, Muhittin Paşa'nın tutuklatmış
olduğu ittihat ve Terakkicileri serbest bırakmış ve bu nedenle kendisine "Hakan"
ünvanı verilmiştir. Sıcak kanlı ve babacan bir yapıya sahip olan Yahya Galip
Bey, Ankara valisi iken milletvekillerinin özel hayatlarına da müdahale
edebilmekte idi. Nitekim bu konuda; "Yahya Galip Bey mebusları bile içki başında
görünce sopayla kovalardı" şeklinde belirtilmektedir.
Yahya Galip Bey
T.B.M.M.'n de 23 Nisan 1920 den 4 Mayıs 1931'e kadar üç dönem Kırşehir
milletvekili olarak bulunmuş, bu süre içerisinde 45 kez söz alarak; maliye, dış
politika, komünizm-bolşeviklik, anayasa, hukuk, tekalif-i milliye, israf,
demokrasi, meclisin sağlıklı çalışması, istiklal mahkemeleri ve çalışmaları,
Hıristiyanların ve azınlıkların ülkemizdeki faaliyetleri, Yunan işgali,
misak-ı milli, sosyal yardım, meclis görüşmeleri, bakanlıkların ödenekleri
ve benzeri konularda görüş ve düşüncelerini dile getirerek meclis
çalışmalarında etkili olmuştur.
Birinci dönem
T.B.M.M.'n de etkili olan diğer bir Kırşehir milletvekili de Ahmet Müfit
(Kurutluoğlu) Bey'dir. İlmi düzeyi yüksek bir aileden olan ve daha çok dini
ilimler alanında isim yapmış Savcılı Türkmen abasına mensup, Müftü Hacı
Vehbi Efendi'nin oğlu olan Müfit Bey 1879 yalında Kırşehir'de doğmuştur. Müfit
Bey Kırşehir Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra on beş yaşında iken medrese
tahsili için İstanbul’a gitmiş, İslam Hukuku alanında tahsil görerek diploma
almıştır. Medrese öğreniminden sonra Kırşehir'e değişik adliyelerde hizmet
yapmış ve 1910 yılında babasının ölümünden sonra Kırşehir'e gelerek, Kırşehir
Müftüsü olmuştur. I. Dünya Harbi sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması'nı,
devletin sürekliliği bakımından son derece tehlikeli görmesi, bu mütarekeyi
imzalayanları ve savunanları kınaması üzerine tutuklanarak İstanbul’a
gönderilmiştir.
I. Dünya
Harbi'nden sonra, devletin yönetimine adeta bir karabulut gibi çökerek Milli
Mücadele aleyhine bir yönetim sergileyen Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından
"Harp Divanı"na gönderilen Müfit Bey, Erzurum Kongresi'nden önce bir fırsatını
bularak kaçmış ve Kırşehir'e Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı içinde bulunmuş ve
Sivas'ta bulunan Temsil Heyeti ile ilişki kurarak, Milli Mücadele'ye katkı
sağlayan Kırşehir'in önderleri arasında yer almıştır.
Müfit Bey, 23
Nisan 1920'de T.B.M.M.'nin Ankara’da toplanma şamasında diğer Kırşehir
milletvekili ve arkadaşı Yahya Galip Bey ile çok üstün bir gayret göstermiş ve
bu hususta Ali Fuat (Cebesoy) Paşa hatıralarında, Meclis'in Ankara'da
toplanmasında Kırşehir milletvekillerinin önemli bir yeri olduğunu
belirtmiştir.
Müfit Bey de
diğer din adamları gibi, Milli Mücadele'de önemli rol oynamış, birinci
T.B.M.M.'n de "ikinci Reis Vekilliği" görevini yürütmüş ve meclis çalışmalarına
aktif olarak katılmıştır. Müfit Bey, İzmir’in işgalinin birinci yıldönümü
nedeniyle Ankara halkının işgali protesto amacı ile T.B.M.M. önünde toplanmaları
üzerine söz alarak:
- Efendim bu gün
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin birinci yıldönümüdür. Ankara halkı
bu işgali kabul etmeyerek protesto düzenlemişlerdir. Dışarıda toplanmışlardır.
Onların duygularına ortak olmak üzere hepinizin dışarıya çıkmanızı meclis adına
öneriyorum diye konuşarak; yurdun işgaline karşı son derece duyarlı
davrandığı gibi, TB.M.M.'n de de bütün üyeleri yönlendirebilecek güçte olduğunu
göstermiştir.
Kırşehir
milletvekili olarak Müfit Bey, Koçhisar ve Kırşehir bölgesinde satın alma
komisyonlarının çalışmalarını kontrol etmek ve hızlandırmak için Harp Encümeni
tarafından müfettiş olarak görevlendirilmiştir. Başlangıçta Padişah ve
İstanbul Hükümeti'nden ümidini kesen Müfit Bey, Mustafa Kemal Paşa ve Milli
Mücadele'ye tam destek verirken, daha sonra T.B.M.M.'n de muhalefet grubu
olarak bilinen ve sayıları 123'e ulaşan ikinci grupta yer almış, hatta grubun
sözcüleri arasına girmiştir.
İkinci ve daha
sonraki dönemlerde milletvekili seçilemeyen Müfit Bey politikadan çekilmiş, 1923
yılından itibaren avukatlık yapmış ve 15 Haziran 1958 tarihinde 79 yaşında
vefat etmiştir. Müfit Bey, çevresinde çok temiz ve şık giyinen, son derece
kültürlü bir kişi olarak bilinmektedir. T.B.M.M.'nin açılışında yaptığı konuşma
ile de milli benliği ve islamiyeti savunduğu gibi Bolşevikliği şiddetle
reddetmiş ve işgalci devletlere karşı Afyonkarahisar'dan başlayarak saldırıya
geçilmesi gereğini savunmuştur. Müfit Bey mecliste bulunduğu ve ikinci Reis
Vekilliği görevini yürüttüğü süre içerisinde, yaklaşık otuz kez söz alarak;
T.B.M.M.'nin toplanması ve amacı, hukukun üstünlüğü bütçe görüşmeleri,
ülkede huzur ve güvenliğin sağlanması, Osmanlı Devleti'nin borçları meselesi,
dış politika, istiklal mahkemelerinin gerekliliği, banka ve kredi sorunları ile
yabancıların mal ve mülkleri hususunda ortaya çıkan anlaşmazlıklar
konularında özlü ve aydınlatıcı konuşmalar yapmıştır.
Diğer bir
Kırşehir milletvekili olan ve Hacıbektaş'ta bulunan Çelebi Cemalettin Efendi,
yalnız Kırşehir ve Hacıbektaş'ta etkili biri değil, tüm Anadolu'daki Alevi'lerin
Bektaşi'lerin önderi konumunda olan bir kişi idi. Ankara Valisi Muhittin
Paşa, O'nu Damat Ferit Hükümetine kazandırmak için Kırşehir'e gitmiş ve para
dahil elinden gelen her imkanı kullanmış, fakat başarılı olamamıştır.
Başından beri Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti yanında yer alan Çelebi
Cemalettin Efendi, TB.M.M.'n de "birinci dönem" milletvekili olarak görev
yapmış ve temsil ettiği tüm Alevi'ler ile birlikte Milli Mücadele'yi
desteklemiştir. Hatta mecliste bir ara "Meclis Reis Vekilliği”de
yapmıştır.
b) Askeri
Yönden Katkıları
Kırşehir halkı,
Balkan Harbi'nde (1912-1913) ve Birinci Dünya Harbi'nde (1914-1918) ülkenin
içinde bulunduğu savaş yıllarında çeşitli cephelere gönderdiği evlatları ile
ülke savunmasına fiilen katıldığı gibi, Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra
yabancı işgaline uğramamasına rağmen, milli heyecan ve mücadele ruhu
sürekli canlı kalmış, muhtemel tehlikelere karşı askeri yönden de gereken
hazırlıkları yapmaya başlamıştır. Nitekim 19 Mayıs 1919'da Samsun'da başlayan ve
27 Aralık 1919'da Ankara'da sona eren Türk Milleti'nin yeniden diriliş
serüveninde, Kırşehir önemli bir destek merkezi olmuş, Mustafa Kemal Paşa
ve Temsil Heyeti'nin Kayseri sınırından itibaren Ankara'ya kadar güvenlik
içerisinde ulaşması Kırşehirliler tarafından sağlanmıştır. Ayrıca Sivas Kongresi
sırasında Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının, İstanbul Hükümeti yanlısı olan
Ankara Valisi Muhittin Paşa tarafından tutuklanmaları hususundaki planın
bozulması da, o dönemde Kırşehir yöresinde etkili bir kişi olan, M. Rıza
Bey yönetimindeki "Kırşehir Milli Müfrezesi"nin, Ankara Valisi Muhittin Paşa'yı,
Elmadağ yakınında bulunan Kılıçlar Beli mevkiinde tutuklayarak etkisiz hale
getirmesi sonucunda gerçekleşmiştir.
İstanbul
Hükümeti ise görevden uzaklaştırılan Vali Muhittin Paşa'nın yerine başka bir
Vali göndermeye kalkınca, Ankara Müdafaa-i Hukuk Derneği Başkanı Müftü Rıfat
Börekçi) efendi sert bir çıkış yaparak, Eskişehir'e gelmiş olan Damat Ferit'in
Valisini tekrar İstanbul’a göndermiştir.
Mustafa Kemal
Paşa Mucur'a geldiği 21 Aralık 1919 tarihinde, Mucur halkı tarafından
coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. Heyetin karşılanması ve muhtemel bir
baskının önlenmesi için, Jandarma Komutanı Yüzbaşı Sadık (Vicdani) Bey'in
yönetiminde, Mucur ve çevre köylerden oluşturulan yirmi kişilik bir gönüllü
müfreze birliği kurulmuştur. Bu çekirdek kuvvetin her türlü ihtiyacı Mucur
halkı tarafından karşılanmış, daha sonra bu birlik takviye edilerek "Mucur
Milli Süvari Müfrezesi" adıyla İnönü Cephesi'ne gönderilmiştir. Bu
şekildeki teşkilatlanmadan son derece memnun olan Mustafa Kemal Paşa: "Siz
şimdiden milli davamızı muhitinizde kat' i bir muvaffakiyetle tebarüz ettirmiş
bulunuyorsunuz" demiştir.
Milli
Mücadele'de düzenli ordu kurulması aşamasında, Batı Cephesi Komutanlığı'nca
4 Ağustos 1920 günü, Genelkurmay Başkanlığı'na sunulan ve Batı Cephesi'nin insan
gücü faaliyetlerini açıklayan raporda: "500 mevcutlu Kırşehir Taburu'nun
kuruluş, donanım ve silahlandırma işlerine hızla devam edildiği"
açıklanmaktadır.
I. Dönem
Kırşehir Milletvekili olan M. Rıza Bey de, kendisine bağlı kişiler ve
hapishaneden çıkartmış olduğu mahkumlardan meydana gelen beş yüzden fazla
kişiden oluşun bir kuvvet ile "Ertuğrul Grubu" Komutanı Kazım Özalp Bey'in
emrinde, İnegöl, Bilecik ve Yenişehir havalisine giderek Milli Mücadele'ye
destek vermiştir.
Kırşehir halkı
Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra Milli Mücadele yan’lısı bir tutum
içerisine girerek, İstanbul Hükümeti ve dış güçler tarafından yapılan kışkırtma
ve telkinlere kanmamış, Kuva-i Milliye'den yana olmuş, hatta yanı başında baş
gösteren çapanoğlu isyanı’na taraftar olmayıp, karşı bir tutum
sergilemiştir.
Milli
Mücadele'de hazırlık safhası bitip düzenli ordunun kurulmasından sonra da
cepheye çağrılan Kırşehir gençlerinden bir çoğu şehit olmuştur. Savaş yıllarında
Kırşehir Gençler Derneği yöneticilerinin hemen hemen tamamının askere alınması,
dernek faaliyetlerinin durmasına sebep olmuştur. Kurtuluş Savaşı'nda tespit
edilebilen şehit sayısı; Kırşehir merkezden iki yüz on, Mucur'dan yetmiş
beş, Avanos'tan seksen beş kişidir.
1921 Temmuz
başlarında Batı cephesine ulaştırılmak üzere Ankara, Yahşiyan, Akşehir,
Köprüköy, Kırşehir, Kayseri ve Ulukışla gibi yurt içi cephanelik depoları
oluşturulmuş, Köprüköy ve Kırşehir deposunda 1600 Osmanlı, 100 Alman, 1000
Rus, 1316 İngiliz, 261 Avusturya, 67 sandık da Fransız cephanesi olmak üzere
toplam 1120 sandık Kırşehir deposunda, 1014 sandık da Köprüköy deposunda
piyade cephanesi depolanmıştır. Bunlara ek olarak Kırşehir milli savunma
deposunda 1159 Osmanlı seri sahra top cephanesi ve 2186 İngiliz sahra top
cephanesi bulunuyordu.
Milli Savunma
Bakanlığı tarafından kurulan "Menzil Teşkilatları'nın" korunması amacı ile
Ankara Komutanlığı, 100 mevcutlu bir muhafız bölüğünü Kırşehir'e
göndermiştir. Bölük merkezi Kırşehir olmak üzere, Köprüköy-Kırşehir ve
Küçüktaş'ta birer takım bulunuyordu. 8 Eylül 1920'de ilk defa Kırşehir'de
kurulan "Koruma Birliği" 8 Kasım 1920'de kaldırılarak birlik, Bakanlık emri ile
Kayseri'ye gönderilmiştir. 17 Şubat 1921 'de ise Kayseri Menzil Bölge
Müfettişliği'ne bağlı, Kırşehir'de bir "Menzil Hat Komutanlığı"
kurulmuştur.
Kırşehir Menzil
Hat Komutanlığı, Kırşehir, Hacıbektaş, Keskin ve Mucur'da "Menzil Nokta
Komutanlıkları", Kırşehir, Hacıbektaş, Keskin'de "Erzak Ambarı", Topaklı'da
"Ambarlı Konak", Kırşehir'de bir "Kol" şeklinde idi.
Yine Kırşehir ve
Mucur'da "iaşe merkezleri", Kırşehir'de bir "Revir ile Silah ve Teçhizat
Deposu" bulunmakta idi.
Milli Savunma
Bakanlığı Kütahya-Eskişehir Savaşları'ndan sonra duyulan ihtiyaç üzerine 28
Temmuz 1921 tarihinde Menzil Teşkilatları'na araştırma, biriktirme ve
toplama görevleri de vermiştir. Kırşehir Menzil Bölge Müfettişliği de ek
olarak, Aksaray-Konya Ereğlisi arasında karayolu nakliyatı kurmuştur.
Sivas-Kayseri bölgesiyle Yozgat, Çorum, Kırşehir bölgelerinde 100.000 insan
ve 50.000 hayvan iaşesini karşılamak amacı ile stok ambarlar kurulması
kararlaştırılmış ve karar doğrultusunda Köprüköy ve Kırşehir'de ambarlar
açılmıştır. Kurtuluş Savaşı'nın hangi şartlar altında kazanıldığının daha açık
bir şekilde anlaşılması açısından, Kırşehir Hat Komutanlığı'nın nasıl
çalıştığını belirtmekte yarar vardır. Komutanlık emrindeki Müteahhit Nakliye
Kolları, 232 Nolu Çift Araba Kolu, 231 Nolu Devre Kolu ve iki Eşek Kolu'ndan
oluşturulmakta idi. Dört koldan ibaret olan bu birliklerde toplam olarak 4
nakliye müteahhit eri ile 8 er, 10 çift altı araba, 25 deve ve 90 eşek
bulunmakta idi. Oluşturulan hat komutanlıkları ile cephelerde ihtiyaç
duyulan malzemeler Anadolu'dan toplanarak sevk edilmekte idi. Mesela Sakarya
Meydan Muhaberesi döneminde Kayseri-Kırşehir-Yahşihan yolu ile 10.5 ton çeşitli
çap ve büyüklükte silah, 44.5 ton cephane, 152 ton yiyecek ve yem, 20 ton
donatım ve gereç malzemesi gönderilmiştir.
26 Ağustos
1922'de başlayan Büyük Taarruz hazırlığı kapsamında, Kayseri-Kırşehir-
Yahşiyan yolu ile 48.5 ton silah, 221.5 ton cephane, 1367 ton yiyecek ve yem,
49.5 ton da donatım ve gereç malzemesi gönderilmiştir.
Harp
Encümeni 26 şubat 1922'de yaptığı toplantıda aldığı karar üzerine, Kırşehir
taşıt araçları Aksaray'da toplanan tahılların nakledilmesi için geçici bir süre
ile Aksaray Komisyonu emrine verilmiştir.
1921 yılı Aralık
ayında Keskin'de 500, Avanos'ta 750, Kırşehir'de 1500 yataklı askeri
hastaneler bulunuyordu. Ancak, daha sonra Kırşehir'deki hastanenin yatak
sayısı400'e düşmüştür.
Hastanelerden
taburcu edilip, uzun süre dinlenmesi gereken subaylar için cephe gerilerinde,
havası iyi bir yerde bir "Nekahet hane" kurulması, Mayıs 1920'de Ordu
Sağlık Daire Başkanlığı tarafından Kızılay kurumuna önerilmiştir. Bu öneri
dikkate alınmış, Kırşehir'de Lise binasında bir subay nekahet hanesi
kurulmuştur. Daha sonra binanın noksanları tamamlanmış, 100 yataklı bir nekahet
hane haline getirilmiştir. 13 Temmuz 1921 'de Kütahya, Afyon ve Eskişehir yönüne
doğru başlayan düşman saldırısı üzerine, Eskişehir'de bulunan Kızılay Hastanesi
zorunlu olarak Kırşehir'e taşınmıştır. Kırşehir'de Devlet Hastanesi olmadığından
fakir halk ile subay ailelerinin muayene ve tedavileri burada yapılıyor,
hastaların ilaçları ise Kızılay tarafından veriliyordu. Hastane 3.5 ay
hizmet verdikten sonra 1 Aralık 1921 'de kapatılmıştır.
c) Diğer
Yönden Katkıları
Kırşehir halkı,
Milli Mücadele için yola çıkmış olan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına
gösterdikleri ilgi ile, arkalarında kendilerine destek olacak heyecanlı bir
toplumun varlığı hususunda güvence vermiş ve Heyet üyelerinin morallerinin
yüksek tutulmasını sağlamıştır.
Kırşehir halkı,
Milli Savunma Bakanlığı'nın, Harp Encümeni'nin kararlarına ve "Tekalif-i
Milliye" emirlerine, güçleri oranında katkıda bulunarak, Milli Mücadele'ye
destek olmuştur. Milli Mücadele'ye yalnız askeri ve siyasi yönden katkı
sağlamakla kalmayan Kırşehirliler, Mucur Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından, o
zaman için yüksek bir miktar olan kırk bin kuruş göndererek, maddi yönden
de desteklemiştir. Ayrıca Mucur Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Ankara'da açılan
ilk meclis binasının yapımı ve onarımında kullanılmak üzere otuz bin kuruş
daha göndererek bu yöndeki desteklerini sürdürmüştür.
Mustafa Kemal
Paşa'nın Başkomutan olarak Batı Cephesi Komutanlığı'na gönderdiği emirde,
Koçhisar ve Aksaray alım komisyonlarının çalışmaları sırasında, Kırşehir
Mutasarrıflığı'ndan ve Yol Komutanlığı'ndan yardım isteyebilecekleri ve bu
isteklerinin hemen yerine getirileceğini bildirmesi, Mustafa Kemal Paşa'nın
bölge halkına olan güvenini açıkça ortaya koymaktadır. Bu konuda Başkomutanlık
tarafından 14 Şubat 1922'de yayımlanan altı maddelik emir de aynen
şöyledir:
1. 23.01.1992 gün ve 1 sayılı
Başkomutanlık emrindeki kurallara göre kurulup çalışmak üzere, Keskin ve
Kırşehir'de de büyük yerel yöneticilerin başkanlığında birer alım komisyonu
kurulacaktır.
2. Savunma
Bakanlığı'nca Kırşehir Komisyonluğuna haftada yirmi bin lira, Keskin
Komisyonluğuna haftada on bin lira verilecektir.
3. Komisyonlar,
arpa, buğday, un ve para verilerek alınıp (peşin ödeme) paralı taşıtlar da
Yahşihan Askeri Deposu'na bırakacaklardır. Alınacak yiyeceğin oranını Milli
Savunma belirler, komisyonlara bildirir.
4. Komisyonlar (1)
sayılı emrin 15. maddesi gereğince yaptıkları çalışmaları tutanaklarla
belgeleyerek Milli Savunma'ya vereceklerdir.
5. Alımlarda ve
taşınmalarda sıkı çalışma ve çabukluktan komisyonlar
sorumludur.
6. 14.02.1992 gün
ve 3 sayılı olan bu buyruk Milli Savunma Bakanlığı ile Kırşehir Sancağı'na,
Ankara iline, Keskin Kaymakamlığı'na ve bilgi için içişleri Bakanlığı'na
verilmiştir.
Kırşehir halkı,
Mondros Ateşkes Antlaşması'na da uymayarak, çeşitli bahanelerle çıkarlarına
uygun gördükleri Anadolu topraklarını işgal eden itilaf Devletleri ve
yandaşlarına karşı da tepkilerini değişik şekillerde ortaya
koymuşlardır.
15 Mayıs 1919'da
Yunanlılar'ın İzmir’i işgal ettiğini haber alan Mucur halkı, ilgili makamlara
başvurarak bu haksız işgali, hem ülke genelinde hem de uluslararası düzeyde
protesto etmiştir. Çeşitli Avrupa hükümetlerine yaptıkları müracaatları ile
işgalin kaldırılmasını istemiş, şayet bu istekler yerine getirilmez ise
haklarını kendi güçleri ile alacaklarını bildirmiştir. Mucurlular, duygu ve
düşüncelerini, "Mucur Cemiyet-i islamiye ve Milli Heyeti" imzası ile Harbiye
Nezareti'ne gönderdikleri telgrafla şöyle anlatmaktadır: "Sevgili vatanımızın
mühim bir parçası bulunan İzmir’in, Yunanlılarca işgali ve ilhak edilmek
üzere bulunduğu haberi felaketini bugün altık. Halkımız galeyan halinde ve
oradaki kardeşlerimize yardım edebilmek için hazırlanmaktayız. Aynı zamanda
Avrupa hükümetlerine müracaattan geri durmuyoruz. Eğer Avrupa bizim bu
haklı feryadımızı duymazsa, hakkımızı kendi kuvvetimizle korumak
hususundaki azmimiz kat'idir. Bize rehber olunuz."
Milli Mücadele
yıllarında yönetim bakımından Kırşehir'e bağlı bulunan Keskinliler de, İzmir ve
dolaylarının Yunanlılar tarafından işgal edilmeye başlandığını duyunca
büyük bir üzüntü içerisine girmişler, 16 Mayıs 1919 tarihinde binlerce
kişinin katıldığı büyük bir miting ile durumu protesto etmişlerdir. Konu
ile ilgili olarak Keskinliler, bütün halk adına Müftü Mehmet Sadık ve daha
birkaç kişinin imzaladığı Milli Mücadele'ye hazır olduklarını bildiren bir
metin yayınlamışlardır. Metinde, İzmir’in işgalinden dolayı halkta derin bir
üzüntü meydana geldiği belirtilerek şöyle denilmiştir: "Bu işgal hareketini
milli haysiyetimize, hukukumuza açık bir tecavüz telakki ederek, bütün
heyecanımızla harekete hazırız. Dört devletin milli haklar hakkındaki
vaadlerine güvenerek, sükunet ile mütarekenin başlangıcından beri hakka
riayet edileceğini umduğumuz halde, iş bu vaadIere müstenid ilmî görüşlere
de uymayan işgal hareketini milli şeref ile mütenasip bir suretle
muhafelette bulunulmasını "Hükümet-i Seniye'den talep ve temenni eder, bu
hususta maddi ve manevi bütün fedakarlığa hazır ve amade bulunduğumuzu arz
ederiz".
İstanbul’un
itilaf Devletleri tarafından 16 Mart 1920 tarihinde işgal edilmesi de
Kırşehir halkı tarafından büyük bir üzüntü ile karşılanmış, batılı
devletlerin uzun süreden beri dile getirdikleri milliyet, hürriyet, bağımsızlık
ve vatanseverlik ilkelerine uymayan bu davranışları, Kırşehir halkı tarafından
büyük bir miting yapılarak protesto edilmiştir. Miting sonunda "Kırşehir
Müdafaa-i Hukuk Reisi Hilmi" imzası ile Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Başkanlığı'na aşağıdaki karar metni gönderilmiştir:
"Bu tecavüz
Osmanlı hakimiyetinden ziyade yirmi asırlık insanlık medeniyetinin meydana
getirdiği hürriyet, milliyet ve vatanseverlik esaslarına bir darbe teşkil
edeceği ve Osmanlı milletinin varlığını ve istiklalini koruması hususundaki azim
ve imanına bu hadisenin hiçbir tesiri olmayacaktır. Yalnız hür milletlerin bu
haksızlığı kabul etmekle büyük bir tarihi mes’uliyetin altına girmiş
olacaklarından bu üzücü hadiseyi 'kemal-i şiddetle' protesto ederiz. Bu
hadiseden doğacak her türlü mes'uliyetin de müsebbiplerine ait olacağını arz ve
haksızlığın bir an evvel tamirini bekleriz".
İstanbul’un
işgal i üzerine Mucurlular tarafından da 19.03.1920 tarihinde bir miting
düzenlenmiş ve miting sonrasında işgalci güçlerin temsilciliklerine çektikleri
telgraflarla, durum protesto edilmiştir. Kaymakam Cevat Bey, yaptıkları
çalışmaları aşağıdaki telgrafla temsil heyetine bildirmiştir: "Bugün
mübarek Cuma namazının edasını müteakip Belediye dairesi önünde büyük bir miting
akdedilerek sevgili İstanbul’umuzun son vaziyeti münasebetiyle hazır
bulunan ümmet-i islâmiyenin vatanperver duygularını açıklayan şiddetli ve
müessir ifadeleri içine alan protesto telgraflarının sureti bilcümle
mümessillere gönderildi"
Mondros ile
birlikte yurdun her köşesinde işgal, öldürme, talan ve yağma şeklinde başlayan
olumsuz hareketleri yakından izleyen Mucur halkı, Fransızlar ile birlikte
hareket eden Ermeniler'in, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaptıkları zulüm
ve Maraş'ın işgali üzerine 26.01.1920 tarihinde, hem ilgili devletlere
karşı durumu protesto etmiş, hem de "Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i
Merkez iyesi”ne çekilen telgrafla, bölge halkının konuya duyarlılıklarını dile
getirmiştir. Son derece anlamlı olan telgraf metni, emperyalist devletlere karşı
Mucur halkının haykırışı niteliğindedir: "Şimdi Maraş'ta medeni bildiğimiz
Fransızlar'ın, Ermenilerle işbirliği yaparak, top ve mitralyöz ateşleri
altında din kardeşlerimize can verdirdikleri, insanlık ve medeniyet
eserlerini tamamen yok ettikleri haberini aldık. Ey!... Medeniyetin ve
insanlığın vicdanı olarak tanıtılan Amerika Devleti ve Avrupa Devletleri!..
Daimi adalet, medeniyet ve insaniyet sözleriyle bütün dünyayı kana boyayan ve bu
suretle avutan bu sahte medeniliğin hakiki kararını hemen, tereddütsüzce tasdik
et!... Veyahut bu kötü fikri, göstereceğin adil ve seri icraatla ispat ve tekzip
et!.. Ey İtalya, Fransa, İngiltere, tarihin kara sahifeleri ile dolduracağı kara
ve lekeli katreleri olmaktan, bütün insanlık aleminin vereceği büyük fikri
kararla tarihi mesuliyetten sakın! Hak ve hakkaniyeti tarafsız olarak
insanlığa yakışacak bir surette bir an evvel teslim et!...
Bu namerdâne
insanlığa mugayir hareketleri artık kır, yık, ez!.. bununla şöhret kazan,
bütün insanlığın hür temini daima kendine topla ve düşünmeye
çalış.
Yapılan hareketi
kemal-i nefret ve şiddetle proteste eder, halen hadisenin durulmasıyla
beraber mes'ullerinin acilen ve pek şiddetli bir surette cezalandırılmalarını
talep ederiz."
Kırşehir
halkının, İstanbul’daki siyasi gelişmeleri ve hükümette meydana gelen
değişiklikleri de yakından takip ettiklerini görmekteyiz. Ali Rıza Paşa
kabinesinin istifası üzerine çekilen telgraflar, Kırşehir halkının devlet
politikasını ve yaşanan olaylar ve gelişmeleri çok yakından takip ettiğini
göstermektedir. Konu ile ilgili olarak Mucur Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi
Nuri Bey'in Mebuslar Meclisi'ne çektiği telgrafta; Kabine'nin, yabancı
devletlerin baskısı sonucu istifa ettirildiğini, yerine milli amaçlara karşı bir
kabinenin kurulmak istendiğini, milletin kesinlikle böyle bir duruma
katlanamayacağını bildirmiştir.
Ali Rıza Paşa
Kabinesi'nin istifası üzerine Keskin'den de, "Keskin Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti Reisi Sadık" ve arkadaşlarının imzaları ile 5 Mart 1920 tarihinde
gönderilen telgrafta: "Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin istifasını haber aldık.
Yerine milli çıkarlara ve milli amaca uygun olarak çalışacak bir kabine
kurulmasını arz eder, aksi halde milletin katlanamayacağını bildiririz,
efendim." denilmiştir.
Kırşehir ileri
gelenleri ve aydınları önce Milli Mücadele'ye destek olmuş, daha sonra da
inkılapların benimsenip yayılmasında önemli katkılarda bulunmuştur. Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurulması sırasında Vali Yahya Galip Bey, milletvekilleri Müfit
Kurutluoğlu ve M. Rıza Bey, öğretmenlerden Ömer Aydın Genç, Cevat Hakkı
Tarım, Arif Sıtkı Gönendik ve Habip Arıöz gibi bir çok kişinin önemli rolleri
olmuştur. Ayrıca Cumhuriyetin bir fazilet rejimi olarak sevilip
benimsetilmesinde de üstün gayretleri görülmüştür.
Büyük Önder
Atatürk'ün yeni Türk harflerinin tanıtılması ve öğretilmesi amacıyla Başöğretmen
olarak yaptığı yurt gezisinde, Yerköy istasyonu'na da uğramış ve burada
kendisini Kırşehir'e davet etmek ve görüşmek isteyen iki otobüs ile gelen
Kırşehirli eğitimci ileri gelenlerle görüşmüştür. Bu görüşme sırasında
Cevat Hakkı Tarım Bey'in Atatürk'e hitaben:
- Paşam, Ulus'un
bütün sayfaları yeni harflerle yayın yaparsa, halka daha da kolaylık
yapılmış olacak, şeklindeki teklifini yerinde bulan Atatürk, yanında bulunan CHP
Genel Sekreteri Saffet Arıkan Bey'e:
- Saffet, not
et... şeklinde vermiş olduğu emir üzerine, resmi gazete niteliği taşıyan
Ulus Gazetesi, önceleri yalnızca baş sayfayı yeni harflerle çıkarırken, bu
konuşmadan sonra tamamını yeni harflerle çıkarmıştır.
Atatürk'ün
yenilikçi düşüncelere karşı gösterdiği olumlu yaklaşımından cesaret bulan Cevat
Hakkı Bey, ikinci bir öneride bulunarak:
- Paşam,
halkımız (ch) harflerini birleştirerek (ş) şeklinde okumakta güçlük
çekiyor. (s) harfine (,) sedil işaretini koyarak (ş) harfi şeklinde
yazılırsa kolaylık olur kanısındayım, diye konuşmuştur. Bu isteği de akla
yakın bulan Atatürk:
- Saffet, bunu
da not et, emrini vermiştir.
Özetle
belirtirsek; Kırşehir halkı, Milli Mücadele'ye maddi ve manevi her türlü
desteği vermeye çalışmıştır. Nitekim yetiştirmiş olduğu asker ve sivil
kişileriyle, Milli Mücadele'ye etkin bir şekilde katıldığı gibi, güvenilir
bir belde olarak da her türlü silah ve teçhizatın saklanması, sevkıyatın
yapılması, dernek ve cemiyet çalışmaları ile Milli Mücadele'ye son derece
olumlu katkılarda bulunmuştur.
Sivas
Kongresi'nde (4-11 Eylül 1919) "manda" tartışmaları yapılırken, Kırşehir
halkının, gerek işgaller karşısındaki tepkisi, gerekse Damat Ferit Paşa'nın
izlemiş olduğu teslimiyetçi politikaya karşı, milli davayı savunan Ali Rıza Paşa
Kabinesi'nin istifası ve işgallere karşı gösterdikleri tepkilerden tam
bağımsızlık için hareket ettikleri, bu politikanın önderi olan Mustafa
Kemal Paşa ve arkadaşlarına tam bir destek vererek her türlü özveride
bulundukları görülmektedir.
5 - Mustafa
Kemal Paşa'nın Milli Mücadele'den Sonra Kırşehir'le
ilişkileri
Milli
Mücadele'ye hazırlık aşamasında yaklaşık beş gününü Kırşehir'de geçiren Mustafa
Kemal Paşa'nın, Milli Mücadele'yi başarıya ulaştırıp, Cumhuriyeti kurduktan
sonra da Kırşehir'i ve Kırşehir halkını unutmadığını
görüyoruz.
Mustafa Kemal
Paşa, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olarak 17 Ekim 1924 tarihinde saat
17.00 sularında eşi Latife Hanım ile birlikte Kırşehir'e gelmiştir. Gazi
Mustafa Kemal Paşa ve Heyet, şehrin dışında Vali Atıf Bey, Belediye Başkanı
Baktıroğlu Ziya Bey, Daire Başkanları ve bir kısım halk tarafından coşkulu bir
şekilde karşılanmıştır. Şehrin girişinde de bütün Kırşehirliler, okullar,
köy ve kasabalardan gelen kalabalık bir halk tarafından "Yaşa büyük
Başbuğumuz" şeklindeki sevgi gösterileri ve alkışlarla karşılanmıştır.
Şehrin girişinden merkezine kadar uzanan cadde boyunca kurulan takların
altından geçen Gazi Mustafa Kemal Paşa için kurbanlar kesilmiştir.
Kırşehirli,bayanlar ise Hükümet Konağı karşısındaki alanda toplanmıştır. Hükümet
binasının önündeki alanda yenilikçi bir öğretmen olan Habip Arıöz Kırşehirli'ler
adına "hoş geldiniz" diyerek, Kırşehir halkının minnet, şükran ve
bağlılıklarını belirten bir konuşma yapmıştır. Öğretmenin bu konuşmasında,
Cumhuriyet, inkılaplar ve yenileşme yolundaki çalışmalarında Gazi Mustafa Kemal
Paşa'yı tam bir bağlılıkla izleyeceklerini söylemiş ve bu konuda güvence
vermiştir.
Gazi Mustafa
Kemal Paşa belediye başkanını, Tüccar Heyetleri'ni, memurları ve Mucur Heyetini
Hükümet binasında kabul etmiş ve bu sırada Gazi; "asayişin sağlanmasında en
önemli etken nedir?" diye sorunca, orada bulunanlar hep bir ağızdan:
"Cumhuriyetin ilanıdır" cevabını vermişlerdir.
Burada Kırşehir
Valisi Atıf Bey, Latife Hanım'a bir çift Kırşehir işi halı armağan
etmiştir.
Gazi Mustafa
Kemal Paşa'nın Kırşehirliler'le üçüncü görüşmesi 20 Eylül 1928 tarihinde
Yerköy'de olmuştur. Harf inkılabı münasebetiyle 14 Eylül 1928'de İstanbul’dan
başlayan yurt gezisinde, İzmir vapuru ile Sinop'a, oradan 16 Eylül'de Samsun'a,
daha sonra da Amasya, Sivas ve Kayseri yoluyla 21 Eylül 1928 günü Ankara'ya
dönmüştür. Yeni harflerin benimsetilmesi amacı ile Anadolu gezisine çıkan Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ün, Yerköy'den geçeceği haberi alınınca, Kırşehir
Valisi B. Nazım Akyürek başkanlığında altmış-yetmiş kişilik Kırşehir heyeti
otomobiller ile Yerköy'e gitmiştir. Kırşehir, Yozgat, Çiçekdağı ve Yerköy halkı
tarafından doldurulan istasyonu n her tarafı Kırşehir'den getirilen
halılar, bayraklar ve renkli radyum lambaları ile donatılmıştır.
KırşehirIiler ellerinde kırmızı zemin üzerine beyaz harflerle "Kırşehir
Halkı Büyük Kurtarıcısını Saygıyla Selamlar" şeklinde bir pankartla,
Mecidiyeliler (Çiçekdağ) ise, "Mecidiyeliler Ulu Gazisini Hürmetle Selamlar"
yazılmış bir pankartla karşılamıştır. Trenden inen Atatürk ve diğer misafirler,
toplanan halkı selamladıktan sonra, Atatürk: "Nasıl yeni harfleri öğreniyor
musunuz?" diye sormuştur. Kırşehir heyeti içerisinde bulunan Cevat Hakkı
Tarım Bey ve orada bulunan halk hep birlikte: "Yeni harfleri öğrenmek bizim
için milli haysiyet ve vicdan borcudur." diye cevap vermiştir. Atatürk'ün
bu ziyareti bir bakıma harflerin öğrenilip öğrenilmediğini denetleme
niteliğini de taşıyordu. istasyonda salona giren Atatürk, Cevat Hakkı Tarım Bey
tarafından hazırlanan kara tahtaları görünce tebeşir istemiş ve Cevat Bey'e
tahta başına geçmesini emretmiştir. Tam bu sırada Yozgat heyetinden bir
kişi Atatürk'e bir cep defteri ile kalemini uzatarak, "Türk Ocağına adına
imzalamalarını istemiştir. Atatürk ise: "Şimdi sırası mıdır?" diye
gülümseyerek o kişiyi tahta başına göndermiş ve şu cümleyi yazdırmıştır:
"Türk Ocakları milleti tenvir (aydınlatma) için çok kıymetli bir fırsata malik
(sahip) bulunuyorlar"
Daha sonra
Atatürk orada bulunanlara yeni harflerle yazılmış okuma kitabından parçalar
okutmuş, bazı yazım kuralları ve ifade yanlışlıkları üzerinde durmuş ve
düzeltmeler yapmıştır.
Kırşehir'e ilk
gelişlerinde kendisini son derece sıcak ve saygıyla karşılayarak fener
alayı düzenleyen, yaptıkları konuşmalar ve uğurlanışı sırasında büyük ilgi
gösteren öğretmen Ömer Aydın Bey'i görünce, hemen kendisini hatırlamış, burada
da O'na övgü dolu sözler söylemiş ve: "Türk Milleti'nin Nurlu Ordusu, Yüksek
Erkanı Muallimler, Cidden Milleti Kendilerine Minnettar Kılacak Vaziyette
Bulunuyorlar" cümlesini yazdırarak, bu şerefli eğitim ordusuna karşı yüksek
takdirlerini ve sevgilerini bir kez daha açıklamıştır.
Atatürk daha
sonra, Çiçekdağı ilçesi ilkokulu Başöğretmeni (Müdürü) Oğuz Bey'e de bir cümle
yazdırarak, ilçedeki yeni harfleri öğrenme ve öğretme çalışmaları hakkında
bilgi almıştır.
Bu teftişi
sırasında, yeni harfleri öğrenmeye bir hafta önce başlamış olan Naci Genç ve
Nesibe Gönendik adlı öğretmenlerin, yeni harflerle kusursuz okuyup
yazdıklarını gören Atatürk, son derece memnun olmuş ve inkılaplarının
benimsenerek hayata geçirilmiş olmasından engin bir mutluluk duymuştur. Mustafa
Kemal Paşa uygun ortamı ve konuyla ilgilenen öğretmenleri bulunca, yol yorgunu
olmasına rağmen istasyon binasında bir saatten fazla bir süre yazım
kuralları ile ilgili birçok konuda aydınlatıcı açıklamalar yapmıştır. Daha
sonra kendisi için hazırlanan koltuğa oturan Atatürk, Cevat Hakkı Tarım
Bey'in uzattığı okuma kitabını, 20 Eylül 1928 tarihini yazarak imzalamıştır.
Daha sonra bu konuda Atatürk, kendi imzası ile 21 Eylül'de Ankara'dan
telgrafla Valiliklere yeni yazım kuralları ile ilgili bir genelge
göndermiştir.
Mustafa Kemal
Paşa'nın Kırşehir'e son gelişleri 1 Şubat 1934 tarihindedir. Çok şiddetli bir
kış günü gerçekleştirilecek olan bu ani ziyaretin haberi duyulunca, Cevat Hakkı
Tarım Bey, yolda karşılaştığı birinci dönem T.B.M.M. 'n de Kırşehir Milletvekili
olarak görev yapan Müfit Kurutluoğlu'na, "Bu karda kıyamette bu seyahatin
sebebi nedir acaba" diye sormuştur. Müfit Bey de: "Bilirim Hazreti O bir şeye
karar vermesin yoksa.. Mahali mümkün kılar."
Vali B. Nazım
Akyürek'in yalnız jandarma kumandanı ile Atatürk'ü karşılamaya gittiğinin
duyulması üzerine, başta Cevat Hakkı Tarım Bey ve eşi, Turgut Çopuroğlu ve
kızı, Ortaokul öğretmenlerinden Arif Sıtkı Gönendik ve eşi Öğretmen Nesibe
Hanım ile Müfit Bey'in Eşi Mihribuna Hanım tarafından oluşturulan grup "Dağ
başını duman almış" marşını söyleyerek Özbağ mevkiine kadar gitmiştir. Havanın
aşırı soğuk olmasından dolayı akşam karanlığına kalacaklarını düşünen
karşılayıcılar, şehir girişindeki hastane önünde bekleyen halkın arasına
katılmak için tekrar dönmüşlerdir. Atatürk ve diğer misafirleri getiren otomobil
konvoyu, coşkulu sevgi gösterilerinde bulunan kalabalığın önünde durmuştur.
Atatürk, otomobilinden inerek, ön safta bulunan hükümet erkanı ve ileri
gelenlerle el sıkıştıktan sonra, hastaneye gitmiş, hastaları ziyaret etmiş ve
Müfit Bey'in eşi ve yayındakilerle de tanıştıktan sonra, büyük bir kalabalık
eşliğinde, kendisi için hazırlanan Halk Partisi binasına gelmiştir. Ani yapılan
bu yolculuk, Ankara'daki makamları da telaşa düşürmüş, Kırşehir Valisi B.
Nazım Bey de güvenlik nedeni ile Atatürk'ün gelişini halka duyuramamıştır.
Atatürk, yanında bulunan Kılıç Ali Bey, Afet İnan, Falih Rıfkı Atay, Ruşen Eşref
Ünaydın, bazı komutanlar ve diğer arkadaşları ile birlikte Bala-Kaman üzerinden
Kırşehir'e gelmiştir.
Atatürk ve
misafirler çay ve kahvelerini içip, bir süre dinlendikten sonra,
görüşebilmek için kapıda bekleyen Kırşehir ileri gelenlerine doğru kızgın
bir şekilde hızla yürüyerek dışarı çıkmışlardır. Atatürk'ü kızdıran durum
ise; Atatürk’ün parti başkanından, misafirlerin nerede kalacağını sorması
üzerine, bir Genel Meclis Üyesi'nin Arap harfleri ile yazdığı yazıyı Atatürk'e
uzatmış olmasıdır. Atatürk: "Ben böyle yazı tanımıyorum" diyerek kağıdı
fırlatmış ve dışarı çıkmıştır. Atatürk'ün üzülmesine neden bu olay, orada
bulunan Kırşehir halkını da son derece üzmüştür. Şehir merkezinin
Kuzeydoğusu'na düşen imaret mahallesindeki (Celal Efendi'ye ait) Vali
Konağı'na giden Atatürk, geceyi burada geçirdikten sonra 2 Şubat 1934'de
Yerköy üzerinden Yozgat'a gitmek üzere, kendisini uğurlamak için Vali
Konağı önüne gelen Kırşehirliler'le vedalaştıktan sonra diğer arkadaşlarını da
beklemeden yola çıkmıştır.
Şehir merkezi
ile Vali Konağı arasındaki yolun, son derece kötü ve çamurlu olması
nedeniyle, Vali'nin arabası konağa gelirken çamura saplanmıştır. Yolun
kötülüğünden Atatürk de rahatsız olmuş ve bu konuda Vali Bey ile aralarında
şöyle bir konuşma geçmiştir.
Atatürk:
- Oturduğunuz ev
çok güzel, hangi sokaktan gidiyorsonuz?
Vali, pencereden
dar ve çamurlu bir sokağı gösterir. Atatürk ise:
- Kaç yıldır bu
evde oturuyorsunuz? Diye sorar. Vali:
- Yedi yıldır,
deyince Atatürk kaşlarını çatar. Atatürk:
- Eve her
gidiş-gelişte sokağa bir taş koysaydınız, bu çamur sokak, kaldırım olurdu.
Yazık!... diyerek üzüntülerini belirtmiştir.
Vali B. Nazım
Bey, Cevat Hakkı Tarım Bey'e daha önce Adana Valisi oğlu sıralarda Mustafa
Kemal Paşa'nın Halep'ten dönerken Adana'ya uğradığını ve aralarında şöyle
bir konuşmanın geçtiğini belirtmiştir. Atatürk: "Vali Bey, Vali Bey! Bu
memleketi hürriyet ve istiklaline kavuşturacak en acil ve cezrı tedbir,
Anadolu'nun bağrında milli bir hükümet kurmaktır. Bu işe hemen burada
başlayabiliriz...!" şeklindeki ifadesine karşı, Vali Bey'in: "Paşam, İstanbul’da
altı yüz asırlık bir Saltanat ve Hilafet, onun kurulmuş bir hükümeti
mevcut, ordularımız bu vaziyette, düşmanlar memleketin bir çok aksamını istila
etmiş bir halde iken, böyle bir teşebbüse girişmek, bilmem ki nasıl karşılanır?"
diye cevap verdiğini söylemiştir. Bu ifade ile Vali B. Nazım Bey, Mustafa
Kemal Paşa'nın Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı iken söylediklerini, o
zaman için gerçekleşemeyecek bir hayal ürünü gibi karşılamış olduğunu, oysa bu
düşüncenin artık düşünce olmaktan Çıkıp, Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti
Devleti'ni kurmuş olduğunu dile getiriyordu.
Kırşehir Valisi
B. Nazım Bey'in, olumsuz durumu Atatürk tarafından bizzat tespit edilmiş, fakat
emekliliği yaklaştığı için hemen görevden alınmamıştır. Atatürk bu konuda
da lütuf göstererek, B. Nazım Bey'in Ordu Valiliği'ne tayinini yaptırıp, emekli
olması için gereken zamanı burada fazlasıyla doldurarak, emekliliğe ayrılmasını
sağlamıştır.Kırşehir'den ayrılan Atatürk ve arkadaşlarının, bir gün de Yozgat'ta
kalacaklarını öğrenen Yozgat Valisi Bekir Sami Bey, karla kapalı olan yolları
açtırarak heyetin Yozgat'a rahatlıkla ulaşmalarını
sağlamıştır.
ATATÜRK'ÜN
KIRŞEHİR GENÇLER DERNEĞİNDEKİ SÖYLEVİ (*)
(24.XII.1919) (**)
(Sivas'tan Ankara'ya ilk gelişinde)
Milletimiz
teşkilat fikrini henüz zihnine sokmamıştır. Ekseriya bunu hükümete terkeder. Bu,
milletimizin öteden beri itiyat ettiği bir ahlaktır. Fakat, zaman, hadisat ve
tecarüb gösterdi ki, bizatihi milletin mütehassıs ve mütelekkir olması lazım.
Her ne şekil ve vasıfta olursa olsun ahara terk etmemek lazımdır, ederse bugünkü
netice hasıl olur.
Nazarımızı
tarihe çevirecek olursak, millet derecei hakimiyetinden aşağı doğru inmeğe
başlamıştır. Fakat, düşününüz! Milletimizin her ferdi mütefekkir ve mütehassıs
bir tarzda yetiştirilmiş olsaydı muhakkak bu hale gelmeyecekti. Memleketi ve
milletin idaresini deruhte etmiş olanlar, içtihadatında hata etmiş olur,
fakat bütün bu hataların netice-i müellimesinden millet mutazarrır
olmuştur.
Mütarekeyi
müteakip milletimiz, teessüfle söylenir, mukadderatının müsamahakarı bir
halde bulunuyor, mevcudiyetimizi imhaya hahişker olan düşmanlar, acı darbeler
indiriyor, milletimiz parçalanmaya namzet bulunuyordu. Şayanı teşekkürdür
ki, bazı ahval, haizi kıymet olan milletimizi teyakkuz ve intibaha getirdi. Yer
yer efradı milletimiz yekdiğerini aramaya, bulmaya başladı. Bunun neticesi
olarak teşkilat meydana geldi. Devletimizin istiklalini mahvetmeye çalışan
ecanip, milletimizden böyle bir ruhu tecelli edeceği ne intizar
etmiyorlardı. Burada yaşayan insanları hissiz mahlukattan ibaret
zannediyorlardı. "Böyle bir milletin hakkı bekası olamaz" kararlarını ittihazda
bir millet mevcudiyeti nazar-ı dikkate alınmadı, milletimizin hadisat ve derebat
neticesi olarak yer yer taazzuv etmesine ehemmiyet vermemişlerdir. Bu ehemmiyet
verilmeyen parçaların müdafaa etmek istedikleri ve verdikleri karar ve
bütün milletin kabul ettiği nokta-i esası; Kuvayı milliyenin amil, iradesi
milliyenin hakim olmasıdır.
Ve bu teşkilatın
ruhu budur. Bu maksatla teşkilatı teşmile başladığı zaman, ecanip nazarı
dikkatini Türkiye'ye çevirmeğe başladı, mahiyeti asliyesine inanamadı;
muhtelif memurlar, heyetler gönderdiler; bizde bir hissi hayat keşif ve onu
yakından temas ile tetkike başladılar ve binaenaleyh anladılar ki, miskin bir
millet değildir, altı yüz sene ve daha evvelden beri hakimiyetini ispat etmiş,
efendilik yapmış bir millet, onların tasavvur ettiği gibi esir bir millet
değildir. Binaenaleyh ecanip tamamen kani olmalıdır ki: Türkiye ve
Türkiye'de yaşayan Millet, başlı başına bütün cihan milletleri içinde müessir
bir mevcudiyete maliktir, bu izole edilemez. Elhamdülillah devletimiz ve
milletimizin istiklali mevzuu bahs olmaktan çok uzaklaşmıştır. İstiklalimize her
suretle hürmet edilmesi tahakkuk etmiştir. Bu bizim için kafi değildir, bu
maksat ve gayemizi temin edemez, maddeten takarrütünü görmek mecburiyetindeyiz,
tamamen mutmain olmak atideki küşayış ve temeddünü bihakkın temin edebilmek için
vatan sahıla olarak görüşmeliyiz.
_______________
(*) Bu Konuşma
A. Ü. Türk
inkılap Tarihi Enstitüsü tarafından Resmi Belge Olarak Kabul
edilmiştir.
(**) Bu
Konuşma Kırşehir Gazetesi'nin 30.08.1936 tarihli nüshasında
yayınlanmıştır.
Müstakil yaşamak
için feyizli vatanın teminine muhtacız. Çizdiğimiz bir hudud vardır, bu hududu
ecanibin elinde bırakmayacağız, emniyetimiz pek kavidir.
Bu teşkilat
henüz bir şekilden ibarettir, bugün yarın buna bir şekli hendesi gibi
bakamayız, buna ruh verebilmek için de her ferdi milletimizin dimağını
inkişaf ettirmek,heyeti umumiyenin mukadderatına vuku bulacak taarruz ve
tecavüzden kendilerini muhafaza edebilmek için teşkilata müttehiden tevessül
etmek lazımdır.
Vahdeti vatana
ait fikirlerimiz kısa oluyor, diğer vatandaşımıza vuku bulacak zarardan
müteessir oluyoruz. Bütün millet bir vücut gibi bir hale getirilmelidir. Her
millette olduğu gibi bizde de bir işe müteşebbisler başlar, en son ferde ve
yukarıya doğru şirayet ettirilir. Az zamanda matlup vechile istikameti hakiye ye
sevk edebilmek için münevverler daha çok vazife dardır. Münevverlerin
vazifeleri gayet büyüktür. Hiç bir millet yoktur ki, ahlak esasatına
istinat etmeden tefeyyüz etsin. Münevverlerimiz vatan ve millet fikirlerini
vermekle beraber rakip milletlere karşı muhafazai mevcudiyeti için lazım olan
hususatı temin ederlerse vazifelerini daha vasi surette ifa etmiş
olurlar."
17 Ekim 1924
Tarihinde Mustafa Kemal Paşa'nın Kırşehir'e Geldiği
Sırada
Hükümet Konağı Önünde Habip Arıöz Tarafından
Yapılan
Konuşmanın Metni
Soylu Türk
Milleti'nin göz bebeği Gazi Paşamız! Asırlardan beri Türk'ün kanıyla varlığını
sürdürerek, kendisine Allah'ın gölgesi süsünü vererek, zihinlerde yerleşen,
düşmanlarımızla birlikte büyük milletimizin, büyük Kemalleri’ni yetiştiren şu
nazlı vatanı temelinden yıkmak, Türk milletini sonsuza kadar tutsak etmek
hayalini kurarken onu tutsaklıktan, ölümden kurtarmak amacı ile kahramanca
meydana atılarak üç yıl önce şehrimizden geçmiş ve o zaman üzgün kalplerimizde
bir kurtuluş ve ümit ışığı yakmıştınız!
Çok geçmedi:
Kararlı, kahraman ve olağanüstü gücünüzle altı yüzyıldan beri, dünya
tarihinin yazmadığı büyüklükte denizler kadar engin, şanlı bir zaferi
gerçekleştirerek milletimizin ve bütün İslam dünyasının sonsuz teşekkürleri ile
şereflendirdiniz, takdirlerini topladınız.
Senelerden beri
kalpleri istek ve şevkle çarpan Kırşehir halkı, Türk milletinin layık olduğu
yüksek mevkiye ulaştıran yenilik, ilerleme yollarında bizlere aydınlık hedefleri
gösteren Gazi Cumhurbaşkanımızı selamlamak onuruna sahip olduğumuzdan dolayı
kendilerini mutlu ve bahtiyar bilirler.
Burada büyük
milletimizin duygularını dile getirerek diyorum ki: Biz Kırşehir halkı,
saygıdeğer Cumhurbaşkanı Paşamızın kurtarıcı kılıcı ile kurtardığı ve güçlü
kalemiyle belirlediği ilkeler etrafında toplandık. Kutsal amacımızın
gerçekleştiğini görmek ve son amaca ulaşmak için açtığımız gerçek yolda: Genç ve
sağlam Cumhuriyetimizin güçlü ve aydınlık ışıklarında sizinle birlikte
yürüyeceğiz. Bizi bu hakikat yolundan çevirecek hiçbir güç yoktur. Önümüze
çıkan her engeli korkusuzca aşacağız. Milletimizin şu demirden yumruğu:
Zulüm, esaret, bağımsızlık ve bilgisizlik zincirlerini parçaladığı gibi, her
cehennem ateşini söndürmeye yeterlidir.
Biz Türkler,
yeni ve güçlü cumhuriyetin gerçek koruyucusu ve sahibiyiz. Milli ve kutsal
düşüncemiz budur. Cumhuriyet fidanını gerekirse kanımızla sulamaktan
çekinmeyeceğiz. Yaşasın Türk Cumhuriyeti, Yaşasın Türk Milleti, Yaşasın Büyük
Gazi Paşamız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder